Loading

Tarihte Yaşanan Büyük Salgınlar

Tarih boyunca insanlığın karşılaşmış olduğu büyük salgın hastalıklar

veba maskeleri

Tarihte Yaşanmış Büyük Salgınlar

İnsanlık tarihsel süreç içerisinde pek çok salgın hastalık ve zorlu doğa şartlarına rağmen hayatta kalmayı başararak türünün devamlılığını sağladı.  Dünyada yaşamı paylaştığımız sonunu getiremediğimiz, neslinin tükenmesine sebep olmadığımız/olamadığımız pek çok canlı var, bilindiği gibi bunlar arasında virüsler, bakteriler ve mikroplar da mevcut. Bunlar şüphesiz kulağa kötü gelenler ancak tabiat içerisindeki rolleri çok hayati derecede önemli, yaşamın devamı için bu canlı organizmalar su gibi hava gibi gerekli. Hali hazırda vücudumuzun üzerinde bile birçok bakteri var. Bunlarında yararlı ve zararlı olanları üzerimizde dolaşıyor. Öte yandan bu mikroplardan bazıları insanların ve diğer canlıların hayatlarını kaybetmelerine yol açıyor. Dahası bunu kitlesel büyük salgınlarla da yapabiliyor.

Evrimsel süreçle birlikte gelişen yaşam bu küçük mikropların bizden daha güçlü olmalarını sağladı, çünkü bizden daha uzun süredir yaşıyorlar ve soylarını hala başarılı bir şekilde sürdürüyorlar. İnsanlığın tıbbi ilerleyişi ve bağışıklık sistemimiz bizi bir noktaya kadar koruyabiliyor ama biz bu canlılar kadar tecrübeli değiliz. Bu durum insanlık için hayati bir çelişki; hem onlara muhtacız hem de sonumuz onların elinden olabilir. Ancak bu mikroplarla mücadele konusunda tablo karamsar değil; tarih bize insanlığın maruz kaldığı pek çok salgına rağmen türünü devam ettirebildiğini gösteriyor. İnsanların yaşam savaşı en korkunç salgınların bile üstesinden gelebildi.

Kronolojik olarak bu salgınlara bir göz atalım;

Antoninus (Galen) Salgını

Gerçek sebebi hala araştırmacılar için tartışma konusu olan bu salgın MS 160-180 yılları arasında gerçekleşmiştir. Tarihte bilinen ilk büyük salgındır. Bu veba sebebiyle günde ortalama iki bin kişinin hayatını sonlanıyordu. Bazı araştırmacıların kızamık veya çiçek türü olduğundan da şüphelendiği bu hastalık, Roma ordusunun doğudan gelen askerleri tarafından taşınmıştır. Hastalık sebebiyle Roma İmparatorluğu nüfusunun %30’a yakınını kaybetmiştir. Bunlara İmparatorlar Lucius Verus ve Marcus Aurelius Antoninus da dahildir.

Jüstinyen Vebası

Avrupa tarihinin seyrini değiştiren bu salgın 541 yılında Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Jüstinyen zamanında ortaya çıktı. Çıkış yerinin Avrupa olduğu bu salgın Mısır, Filistin ve Suriye’ye taşınmış ve buradan Anadolu’ya ulaşmıştır. Hastalığın bulaştığı insanlar birkaç gün içerisinde hızla ölüyorlardı. İmparator tedbir olarak başkent Konstantinapol’e giriş çıkışları yasakladı. Ancak bu salgının şehre bulaşmasına mâni olamadı. Şehre gelen askeri malzemelerin arasına giren fareler, hastalığı şehre yaydı. “Xenopsylla” adlı uçabilen ve bir mm’den küçük olan bir böcek, farelerin tüyleri arasında yaşamaktaydı. Bu böcek midesinde “Pasteurella pestie” isimli bir veba bakterisi taşıyordu ve bu böcekler uçuşarak diğer farelere ulaştı. Farelerin tüyleri arasında yaşayan böcek hızla üredi.

Farelerin şehirde dolaşmasıyla bu böceklerde insanlara ulaştı. İnsanları ısırıp veba mikrobunu vücutlarına yerleştirdiler. Veba hızlı bir şekilde yayılarak bir haftada şehrin her yerine yayıldı. İmparatorluk sarayı karantinaya alındı. Ölü sayısı hızla artarak binlere ulaştı ve insanları gömecek yerleri kalmayınca ölülerini denize atmaya başladılar. İmparatorluğun başkenti nüfusunun %40’ını kaybetti. Hastalık zamanla etkisini yitirerek kendiliğinden son buldu ancak geride askeri ve insan gücü bakımından zayıflamış bir imparatorluk bıraktı. Doğu Roma’nın zayıflaması da Avrupa’da dengelerin yavaş yavaş değişmesine yol açacaktı.

 

Kara Veba

Tam sayı bilinememekle birlikte, 1346 – 1353 yılları arası kısa sürede 75 ile 200 milyona kadar insanın Kara Veba salgını nedeniyle yaşamını yitirdiği düşünülmekte. Bu kadar büyük bir salgın Avrupa’da insanları dini sorgulamaya itti. Bu ölümler kilise ve tanrının sorgulanmasını beraberinde getirdi, sorgulama ise rönesansı tetikledi.

Amerikan Yerlilerinin Suçiçeği Yaşaması

15. yüzyıla gelindiğinde insanlar için dünya artık sanıldığından çok daha büyüktü. Avrupalılar Amerika’yı keşfetmiş ve buradaki yerlilerle tanışmışlardı. Yalıtılmış bu bölgenin insanları, yeni gelen insanlara olduğu gibi onların taşıdıkları bakterilere de yabancıydı. Bu bakteriler kıtanın yerlilerine hızla bulaştı. Yayılan suçiçeği hastalığı Avrupa’da da büyük kayıplara yol açmıştı ancak onların bağışıklık istemi daha güçlüydü ve ilaçları da vardı. Yerliler ise bu hastalıkla nasıl mücadele edeceklerini bilmiyorlardı, bağışıklık sistemleri bunlar için hazırlıksızdı. Neredeyse yerli nüfusunun %90’ı Avrupalıların taşıdığı salgın hastalıklar sebebiyle yok oldu. Dolayısıyla Avrupalılar için dirençle karşılaşmadan sömürülecek büyük bir kıta ortaya çıktı. Salgın hastalıkların yerliler arasında yarattığı tahribat 19. yüzyıla kadar sürecekti.

Cocoliztli Salgınları

16. yüzyılda 1520 ile 1576 yılları arasında Meksika’da birkaç hastalığın yayılmasıyla bir salgın meydana geldi. “Cocoliztli salgınları” olarak anılan felaketin, balıklarda mevcut salmonella bakterisinden kaynaklandığı düşünülmekte. Günümüzde yapılan araştırmalar salgınlardan 15 milyona yakın insanın yaşamını yitirdiğini ileri sürüyor. Mayalar için (Avrupalı istilası sebebiyle) tamda zor bir dönemin başlangıcı olan bu yıllarda, salgınlar bugünün Venezuela’sından Kanada’sına kadar yayılacaktı.

 

Yedi Farklı Kolera Salgını

İnsanlık tarihi boyunca yedi kitlesel kolera salgını yaşandı. Bu salgınlar arasında en ölümcülü üçüncüsü oldu, 1852 ve 1860 yıllarında yaşandı. Bilindiği gibi koleranın başlıca sebebi içme sularında yaşanan kirlilik ama bu insanlar tarafından ancak üçüncü salgından sonra anlaşılabildi. İnsanların atık suları uzun süre boyunca kullandıkları su kaynaklarına dökülmekteydi. Bu durum o tarihlerde Hindistan’da büyük bir felakete dönüşmüştü. Günümüzde bile dünyanın en kirli nehirlerinden olan Ganj'da 100 ml bir suda 1.1 milyar dışkı bakterisi mevcut. Hindistanlılar için dini önemi de yüksek olan bu sulardan istifade edildiği için kolera bu coğrafyada yaygındır.

19. yüzyıla kadar süren büyük salgında kolera tüm Hindistan’a ardından Afganistan’a ve Rusya’ya ulaştı. Yapılan resmi tespitlere göre sırf Rusya’da 1 milyon insan yaşamını yitirdi. Salgın Rusya’dan Avrupa’ya ve ardından Afrika’ya ulaştı, sonrasında buralardan Amerika’ya yayıldı. Hastalığın bulaştığı kişilerin 5’te birinde şiddetli ishal görülüyordu. Tedavi edilmezse ölümle sonuçlanmaktaydı. Koleranın sebebinin içme sularının olduğu anlaşıldıktan sonra, içme suyunun arıtılması veya kaynatılması bilgisinin yayılmasıyla koleranın önüne geçilebildi.

 

Üçüncü Veba salgını

1855 ve 1859 senelerinde Çin’den dünyaya yayılan salgında, Çin ve Hindistan’da yaklaşık 12 milyon insan hayatını kaybetti. Daha öncesinde yaşanan vebalardan; Jüstinyen Vebası ve Kara Veba’nın ardından yaşanan bu vebaya 'Üçüncü Veba' denildi. Bu vebanın etkileri yaklaşık yüz yıl kadar sürdü. Amerika kıtasına farelerle taşındı. Veba ile mücadele noktasında tıp eskisinden daha ileri olduğu için bu salgının tedavisi için yeni yollar bulunmuştu. Bu çalışmalar tıp alanında da farklı yeni gelişmelere neden oldu. Antibiyotikler bu gelişmelerin en bilinenlerinden biridir.

Birinci Dünya Savaşı Sırasındaki Tifüs Salgını

Birinci Dünya Savaşı berberinde salgını da getirdi. Tifüs bakterisini taşıyan bitlerin neden olduğu salgın savaş yılları arasında yani 1914 ve 1918 tarihleri arasında, Asya ve Avrupa’da 25 milyon kişi salgına yakalandı. Sadece SSCB ülkelerinde 3 milyon insan yaşamını yitirdi. Tıbbi araştırmalarla batılı ülkeler salgının nedenini anladı, hastalığın önüne geçmeye çalıştı ve bitlerden kurtulmak için mücadele etti. Doğulu ülkeler bu konuda geç kaldı ve bu sebeple pek çok doğulu insan yaşamını yitirdi.

1918 İspanyol Gribi

Birinci Dünya savaşı sonrası 50 ile 100 milyon arasında insan yaşamını yitirdi. Hastalığa sebep olan, H1N1 İnfluenza virüsü 500 milyon insana bulaşmıştı. Virüsü diğerlerinden ayıran özellik ise bağışıklık sistemi ne kadar güçlü ise hastanın ateşi de o kadar yüksekti. İnsanlık tarihindeki en büyük felaketlerden birisi de İspanyol gribi olarak kayıtlara geçti.

 

1957 Asya Gribi Salgını

Çin’de ortaya çıkan grip salgınına İnfluenza A virüsü sebep olmaktaydı. Virüsün ördeklerden mutasyon geçirerek insana bulaşmış olduğu düşünülmektedir. Yaklaşık 4 milyon insan Asya gribi sebebiyle yaşamını yitirdi. Daha sonra geliştirilen bir aşıyla 40 milyon kişi aşılandı ve salgının önüne geçildi.

 

HIV Virüsü (AIDS)

20. yüzyılda maymundan insana bulaştığı anlaşılan HIV virüsü ilk olarak Kongo’da ortaya çıktı. 1959 yılında görülmesine karşın teşhis ancak 1980’lerde koyulabildi. Yaklaşık olarak 36 milyon insanın ölümüne sebep olduğu bilinmektedir. Virüsü tamamen tedavi edecek bir sonuca henüz ulaşılmış değil. Hastalığa karşı önlem almak ise yapılabilecek en iyi şey. Hastalığa yakalananlar yaşamları boyunca ilaç tedavisi görmek zorunda kalıyor.

 

Hong Kong Gribi

2 milyona yakın insanın öldüğü bu salgın 1968 ve 1969 yılları arasında yaşandı.

 

Ebola Salgını

Afrikanın batısısında 2013 ve 2016 yılları arasında başlayan Ebola salgını 11 binden fazla insan kaybına neden oldu. Salgın 2013 aralık ayında Gine’de ortaya çıktı. Daha sonra Liberya, Sierra Leona başta olmak üzere diğer Batı Afrika ülkelerine yayıldı. Ebola, salgının sonlandığı Haziran 2016 tarihine kadar 28 bin insana bulaştı. Bu süreç, Ebola virüsünün tarihte yol açtığı en büyük ölümcül salgın olmuştur.

Kaynaklar

https://tr.euronews.com/2020/02/04/tarihteki-en-olumcul-salginlar-hangileriydi-neden-olustular-ve-nasil-sona-erdiler

https://bilimveutopya.com.tr/tarih-boyunca-salgin-hastaliklar

Onur Köse
Redaktör / 53 Yazı / 342,9K Okunma

| 🌿🐢 Yol, Tarih ve Doğa


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST