Çok eski zamanlarda, henüz daha camdan aynalar yokken madenden yapılan düz yüzeye sahip eşyalar ayna görevini görürdü. Gümüş ya da bakır kalay karışımı olan bu eşyalar havayla olan temaslarından ötürü çok çabuk kararmaktaydı. Sonunda, bu çeşit aynaların bozulmasını önlemek için camla örtmeyi akıl ettiler. Nitekim şimdi bile fotoğraflarımızın sararmasını engellemek için onları camlı çerçeveye almıyor muyuz? İşte madenden yapılan aynaların bozulup kararmasını engellemek için camla örtmeyi akıl edip evimizdeki aynaların temellerini attılar.
Uzun zaman boyunca aynaları düzgün kesilmiş cam parçasının bir tarafına kalay yaprakları yapıştırılıp bunun üzerine cıva dökülürdü ve cıva kalayı eritirdi. Bu iki maddenin meydana getirdiği karışımın cama yapışmak gibi bir özelliği olurdu. Fazla gelen civanın akması için camı eğerlerdi. Düzgün bir tabaka elde etmek için bazen 1 ay kadar zaman geçmesi gerekebiliyordu. Libich adlı bir bilgin, camın üzerine gümüş karışımı bir eriyik dökerek yeni çeşit bir ayna usulü ortaya koydu. Eriyiğin içindeki gümüş cama yapışıp kalıyor ve yarım saat içinde cam parlak bir maddeyle örtülmüş oluyordu. Bunun daha sağlam olması için aynanın arka tarafı boya ile boyanırdı. Bu yolla yapılan aynalar hem daha sağlamdı hem de cıva gibi zehirli bir madde kullanılmamış oluyordu. Gümüşlü bir ayna ve cıvalı aynayı yan yana koyacak olursak cıvalı aynanın daha esmer ve donuk olduğunu fark edebiliriz. 25 mumluk bir ampulün cıvalı aynadaki yansıması 16 mumluk ampul gibi görünür. Cıvalı aynalarda ışık bu derece kaybolmaktadır.
Aynayı yapmak güç olmamasına rağmen bundan 300 yıl öncesine kadar ayna yapımını yalnız Venedik şehrinde bilirlerdi. Onlar da bunu büyük bir sır olarak gizlemekteydiler. Kanunlara göre yabancı birine ayna yapımı sırrını öğreten bir Venedikli idama mahkum edilirdi. Venedik işi cam eşyalar bir zamanlar bütün dünyada pek ünlüydü. Yalnız Fransa’ya yılda 200 sandık ayna satılırdı.
Sonrasında Venedik hükümetinin emriyle birlikte tüm cam fabrikaları yabancıların girmesi yasak olan Murano Adası’na taşınmıştı. Adadaki ünlü camcı ustaları, Venedik Cumhuriyeti’nin en itibarlı vatandaşlarıydı, camcılık unvanı asilzadelikle denk gelirdi. Lakin hiçbir Muranolunun memleket dışına çıkmaya hakkı yoktu. Böyle bir şey yapmaya kalkışanlar hemen idam edilirdi. Venedik hükümetinin böyle sert kanunlar koymasının birinci amacı camcılık ve aynacılık sanatının yabancıları gitmemesini sağlamaktı. Ancak bu sırrı uzun süre saklayamadılar.
Günün birinde Fransa'nın Venedik elçisi Paris'ten bir mektup aldı. Mektup Fransız nazırı Colbert tarafından yollanmış ve mektubunda elçinin en kısa zamanda Paris'te kurulmuş olan Kral Ayna imalathanesi için camcılık ustaları bulup göndermesini istiyordu. O devirde makine henüz icat edilmediği için fabrikalar yoktu. İmalathane ya da kalabalık işçileri barındıran manüfatür adını alan büyük imalathaneler vardı.
Fransız elçisi ustaları ayartmanın ne kadar güç bir iş olduğunu çok iyi biliyordu. Ayrıca elçi Venedik ceza kanunundaki bu suçla ilgili maddeleri de biliyordu. Kanunda şu hükümler vardı: “Ustalardan biri kendi sanatını yabancı memleketlerden birine götürecek olursa ona hemen memleketine dönmesi ihtar edilir, aldırmadığı takdirde akrabaları hapsedilir. Usta yine de dönmeyi kabul etmezse bulunduğu yerde öldürülmesi için adamlar gönderilir.”
Aynı günün akşamı Fransız elçiliğine bir gondol yanaştı. Gondoldan bir adam indi ve saatlerce Fransız elçiliğinde kaldı. Bu geceden sonra bu misafir sık sık elçiliği ziyaret etmeye başladı. Bu adam Murano Adası’ndaki ufak bir tuhafiye dükkanının sahibiydi.
Bu olaydan 10-15 gün sonra elçilikten Fransa’ya bir mektup gönderildi. Bu mektupta Murano Adası’ndan 4 camcılık ustanın kaçmaya razı oldukları bildiriliyordu. Birkaç hafta sonra Venedik kıyılarına aralarında tuhafiyecinin de olduğu 4 ustayı almaya bir gemi geldi. Ustaların kaçışı duyulduğunda onlar çoktan Fransa’ya varmış, kralın ayna imalathanesinde çalışmaya başlamışlardı.
Paris’teki Venedik elçisi ustaları bulup dönmeleri için uyarmış hatta bağışlanacaklarını söylemesine rağmen ustalar bunu kabul etmemişlerdi. Belli ki onlar bulundukları yerde öldürülecekleri belirtilen kanunu unutmuşlardı. 1666 yılının ocak ayında Fransa’ya kaçan ustaların ikisi zehirlenerek diğer ikisi de yakalanıp idam edilerek Venedik hükümeti tarafından öldürülmüştü. Bu olan bitenler dönemin parlak devlet adamı olan ve Fransız ekonomisinde çığır açan Jean Colbert’in ve Fransa’nın hiç umurunda olmamıştı. Çünkü ustalardan öğreneceklerini öğrenmiş, camcılığın bütün meslek sırlarını kapmıştı. Paris’teki imalathanede camcılık ve aynacılık işi hızla gelişmeye başlamıştı. Fontainebleau, Louvre, Versailles saraylarında artık Fransız yapımı boydan aynalar görülmeye başlamıştı. Saray kadınları zahmetsizce bu endam aynaları karşısında pudralanabiliyor, kendi güzelliklerine doya doya seyredebiliyorlardı. Saray ahalisinden hiçbiri bu uğurda ölen Venedikli camcı ustalarını hatırlarına bile getirmiyorlardı. Biz ise karşısında haftada ortalama 4.5 saat geçirdiğimiz eşyanın hikayesini hiç bilmiyorduk.
Dennis 04 Eylül 2021 - 18:54:18
Güzel ve akıcı bir dille anlatmışsın tebrikler. Ama aynanın nasıl bulunduğundan çok nasıl yayıldığı anlatılmış.