Loading

YILKI MASALI

Kuş tüyü ve mum

 

Parmaklarım dünyayı keşfediyordu avuçlarının içinde. Terk edilmiş bir evin duvarına şöyle yazılmıştı: "Şayet bir gün sarılırsak eğer; sarılmak değil devrim olur bunun adı." Sarıldık. Bir enkazın altından sağ çıkmışım gibi sarıldık. Devrim oldu.

Kurak ve bereketsiz bir araziye, yüzlerce yıl susuz kalmış bir çöle yağmurlar yağdı. Toprak, suya doydu. Tam o anda bir ormanda birden boy attı adını bilmediğim bitkiler, filizlenip üstündeki taşı toprağı attı bir tohum. Günün ışığına kavuştu. Bir kara ağacın dalları uzadı göğe. Gölge oldu, karıncalara ve yoldan geçenlere. Galaksideki toz bulutu dağıldı. Yörüngesini şaşıran bir gezegen yerini buldu. Bir yıldız daha doğdu uzayın karanlık boşluğunda. O ana dek sağa sola yayılarak, dağılarak ilerleyen; bir türlü bir yere ait olamayan, doğru düzgün akamayan bütün akarsular yatağına kavuştu.

Samanlardan örülmüş bir yuvada ürkek bakışlarla etrafını süzen yavrunun üstüne bir anne ya da baba kuş kanatlarını gerdi o an. Avuçlarının atlasında senin dünyayı keşfediyordum. Bir kadın ve bir erkeğin gözleri buluşuyordu tutkulu bir dansın finalinde Latin Amerika'da. Bir anne yeni doğan bebeğini ilk kez kucağına alıyordu o an. Adını bilmediğim dillerde sevgi sözcükleri fısıldıyordu insanlar birbirlerine. Avuçlarında senin, yeni bir evren yaratmıştı Tanrı tam o anda. Ben ilk kez rüzgârın uğultusunu duyuyordum parmak uçlarımda ve bir yağmur kuşu kanatlarını çırpıyordu orada. Adını hiç bilmediğim iklimlerle tanışıyordum ellerinin çizgilerinde. Bir fil büyük bir sancıyla yavrusunu doğuruyordu Afrika' da. Bir su kaplumbağası kabuğunu kırıyordu okyanusun kıyısında.Avuçlarının içinde an be an yaratılan evrenleri keşfediyordum. Bir güvercin sürüsü kanatlanıyordu saat kulesine doğru.Kordon' da ilk kez buluşuyordu iki liseli. Bir kadın bir adamı ilk kez öpüyordu ve bir çift sonsuza dek evet diyordu. Avuçlarında senin sayısız evren vardı. Birinde bir ışık dalgası bir ses dalgası ile sevişiyordu. Bir şarkının notaları bir evrenden diğerine köprü kurmuştu sonra. Bir şaman oturuyordu milyarlarca yıl evvel ay ışığında bir kayın ağacının gölgesinde . Tam da az evvel filin yavrusunu doğurduğu yerde; davuluna vuruyordu şaman.

Nasıl akacağını unutmuş bir akarsu kayın ağacının gölgesinde ilerliyordu sessizce. Şaman davuluna vurmaya devam ediyordu. Kayın ağacının dalları arasından binlerce yıl evvel esendi şimdi senin avuçlarında ve benim parmak uçlarımda uğuldayan rüzgâr. Avuçlarında senin keşfettiğim sayısız evrenden birinde bunlar oluyordu. Diğerinde bir ressam aylardır bitiremediği tablosuna son fırça darbesini atıyordu o an ve bir şair, şiirindeki dizeyi tamamlıyordu.

Bir kadın ve bir adam birleşiyordu bir başka evrende. Bak nasıl da bir oluyorlardı sessizce. Bir salyangoz uykusundan uyanıyordu, bir köstebek toprağın altından başını uzatıyordu dışarı. Bir bebek anne demeyi öğreniyordu. Bir çocuk ilk kez kar görüyordu. Bir orkestra mükemmel bir uyumla Bach çalıyordu. Bir Budist rahibin bedeni Tibet'te, ruhu ise şamanın yanında kayın ağacının gölgesinde dinleniyordu. Senin çocukluğundu ağlayan bir diğerinde; annenin ninnileri, ezgileri duyuluyordu yaşam çizginde.

Babanın yarattığı hayal kırıklıklarına rağmen serçe parmağında yeni bir evren yaratıyordu Tanrı tam şu anda. Bir şifacı defne yapraklarını bırakıyordu küpteki yağmur suyuna. Bir kadın bir otobüs durağında göğe bakıyordu. Kayın ağacının dallarından esen rüzgar, senin yaşam çizginden kadının yüzüne doğru esiyordu. Anlam veremediği bir ferahlık duyuyordu kadın.

Hacer Aktaş
Standart Üye / 4 Yazı / 5,5K Okunma

İstanbul Üniversitesi, lisans, 2016


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST