DERLEME YAZI NASIL HAZIRLANMALI ?
Bilgisayarlarda çeşitli sitelerde okuduğunuz makaleler; ya yazar tarafından yazılır; ya yabancı bir diden dilimize aktarılır, ya da derleme türündedir. Yazarın kendi yazdıklarına “Özgün”, Yabancı dilden dilimize aktarılanlara “Çeviri”, “ bir konuyu anlatmak için çeşitli kaynaklardan alıntıları kullanan yazılara da “Derleme” denildiğini hepimiz biliyoruz.
Bu türlerin hangisi olursa olsun – bir başka yazıya gönderme yapıldıysa- o kaynak için tamamlayıcı bilgi okuyucuya kesinlikle gösterilir. Alıntılanan parça mutlaka tırnak içinde yazılır ve sonra kaynak numarasıyla hangi yapıt olduğu gösterilir. Yani “ Bu fikirler bana ait değil; ama ben kendi konumu işlerken bu düşüncelerden yararlanıyorum” demektir bu. Her türlü yazı için geçerlidir bu yol; ama özellikle “Derleme”de uygulanmalıdır.
Teknolojinin ilerlemesi her şeyi etkilediği gibi –kimi zaman- yazı hazırlayanları da etkiledi. Kimileri bilgisayardan kopyaladıkları bölümleri olduğu gibi alt alta getirip, kaynak göstermedilerse “makale”; hepsine kaynak gösterdilerse “derleme” yapmış oldular. Derlemenin bir bölümü geniş zaman anlatımlı, bir başka parçası şimdiki zamanlı fiillerle anlatılmış oldu; ama hiç önem yoktu onlar için.
Oysa iyi bir derlemede; alıntı yapılan her parça sonrası, yazar araya girer ve iki alıntı arasında kendi cümleleriyle bağlaç işlevi görür. Hele alıntı yaptığınız yapıtlarda “izin alınmadan kısa alıntı bile yapılamaz, fotoğraf aktarılamaz” notu varsa: ya da TÜBİTAK’ın aşağıdaki kitabında olduğu gibi “ Bu yapıtın bütün hakları saklıdır. Yazılar ve görsel malzemeler, izin alınmadan tümüyle veya kısmen yayınlanamaz” notuyla uyarılıyorsanız çok dikkatli davranmalısınız.
Bu kadarcık bir girişten sonra “Derleme” ye örnek olması için bir çalışma yapalım:
Elimde çok güzel bir kitap var; 26 Ocak 2007’de okuyup bitirmişim. Bitirme tarihinin yanına da ”İsmail Cem İpekçi’nin toprağa verilişi” notunu eklemişim. Yazılarını ve kitaplarını severek okurdum Cem’in. “ Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi “ kitabı bana yeni ufuklar açmıştı.
Okuyup bitirdiğim Bitkisel Hayat kitabında çok ilgimi çeken yerlerin altlarını çizip sonra onları sayfa numaralarına göre bir kâğıda yazarak kitap arasına yerleştirmişim. - 17 yıldır bambaşka bir kitaplıkta benden habersiz saklanan- bu çok güzel kitabın (1) yazarı nerelerde şimdi diye düşünürken, bilgisayar yardımıma koştu ve İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Orman Mühendisliği Anabilim Dalı Başkanı olduğunu öğrendim. Kitaptan kısa alıntılar yapacağımı belirterek TÜBİTAK’a izin için başvurdum; çünkü kitabın yayın hakkı TÜBİTAK’a aitti ve hemen ikinci sayfasında böyle bir yolun izlenmesi öneriliyordu. TÜBİTAK bu kitabın yayın hakkının artık kendilerinde olmadığını bildirdi. Ben de doğrudan kitabın yazarından 4 Eylül 2024 günü izin istedim; ama ay sonuna dek yanıt gelmediği için bu yapıttan alıntı yapmayacağımı yazara bildirdim. Yararlanacağım bir iki yapıt daha olacak, yazının sonunda açık adreslerini belirteceğim.
Yapacağım derleme bitkisel yaşama ilişkin; öyleyse şöyle başlayalım:
Bitkiler âlemi bambaşka, durmaksızın incelemeye değer. Ne diyor büyük yazar ve şair Goethe için Prof. Dr. Hikmet Birand “Alıç Ağacı ile Sohbetler” kitabında (2) :
“ …O büyük ozan dünyamızı süsleyen bunca güzelliklerinize hayran olmakla kalmamış, sizin oluş sırrınızı çözmek için de çok çalışmış, çok kafa yormuştur. Sizin çiçeklerinizin yapraklı sürgünlerin biçim değiştirmesinden meydana geldiklerini ilk anlayan ve açıklayan o olmuştur. Belki hoşunuza gider diye söylüyorum. Bu dünya çapında ünlü insan, ‘Öğreniminin Hikâyesi Botanik ‘ başlıklı bir yazısında ‘yazık ki ben az çok bir ozan olarak tanınıyorum; ama benim tabiat bilimleri öğrenim ve incelemeleri için ne kadar çabaladığımı, ne kadar çalıştığımı bilen pek az.’ Diye yakınır ( 2/S: 55).
Bu konuya ben de bir yazımda değinmiştim (3). Büyük yazar ve ozan Goethe’nin yapıtlarını izleyenler gün geçtikçe daha da artıyor. Bitkilerin ilginç yaşantısına covit-19 salgın günlerinde bana ulaşan bir e-kitapta okuduklarım daha da ilginç. Bitkilerin Gizli Yaşamı başlıklı (4) bu yapıtta bitki ve müzik ilişkisi ele alınarak şöyle anlatılıyor: Botanik Bölüm Başkanı Dr.Singh bitki-müzik ilişkisini saptamak için çeşitli denemeler yapıyor. Örneğin bir müzisyene her sabah aynı saatlerde kına çiçeklerine (İmpatiens balsamina) raga müziği çalmasını söylüyor. Sanskritçe'de "Raga" nın kelime anlamı “renk" ya da “ruh hali demekmiş; klasik Hint müziğinde kullanılan melodik modlara atıfta bulunulurmuş. Yapılan araştırmaya gelince:
Günde 25 dakika normal ışık ve sıcaklığı olan bir odada çiçeklere uygulanan müzik birkaç hafta sonrası kesiliyor ve çiçekler açık alana alınıyor. Müzik dinlemeyenlere de dinleyenlere de hiçbir gübre verilmiyor. Sonuçta; gübre verilmeyen çiçeklerde 4 hafta boyunca hiçbir değişiklik görülmezken, beşinci hafta sonrası müzik dinleyenlerin boyunun; dinlemeyenlerden uzun, yaprak yoğunluğunun da r daha fazla olduğu ölçülüyor (4/194-196).
Başka bir konu da bitkilerin fizyolojik davranışlarında görülmektedir. Var içinde yokluk deriz ya kimi zaman, bitkiler varlığın çokluğunu bile denetlemeye çalışırlar. “Toprağın Havalanma Durumu” ara başlığında şöyle diyor kitap (5 ).
“Topraktaki tüm boşlukların tamamen su ile dolması durumunda bitkilerin su alması engellenmektedir. Çünkü köklerin solunumu için yeterli oksijen bulunmaz. Köklerin su alabilmesi için toprakta bir miktar havanın bulunması her zaman lâzımdır. Şiddetli yağışlardan sonra ve sel gelmesi durumunda toprak gözenekleri tamamen suyla dolar ve havasızlıktan dolayı kökler su alamaz ve çürür. Buna fizyolojik kuraklık adı verilir” (5/ 20).
Belki de hiç önemsemediğimiz bir bitki organı kökteki emici tüylerdir. Beni çok şaşırtan şey şu toprak altında kökün uzantısı gibi görünen kökçükler ve üzerindeki emici tüylerin uzunluk ölçüleridir. Yine ne diyor kitap (5) biliyor musunuz 14.sayfasında:
“Emici tüyler sayesinde köklerin toprağa teması yüzeyi en az on kat artırılmış olur. Bir emici tüyün uzunluğu birkaç mm. Kalınlığı ise 0,01 mm. kadardır. Bir mısır bitkisinde milimetrekarede 400, bezelyede ise 250 adet tüy hücresi sayılmıştır. Emici tüyler çok ince oldukları için en küçük toprak parçacıklarının arasına bile sokularak oradaki suyu emebilirler. Emici tüylerle birlikte köklerin toplam uzunluğu oldukça fazladır. Mesela kabakta 25 km, buğdayda 67 km, yulafta 82 km, bir çavdar bitkisinde 14 milyar kök emici tüyü sayılmıştır.”
Bu satırları yazarken bir şey anımsadım birden. Fakir Baykurt’un “Kamplumbağalar” (6) romanında da bu konuya rastlamıştım. Üşenmeden arayıp buldum. Köyün eğitmeni Rıza, ihtiyar Kır Abbas’a şöyle diyor 48.sayfada: “…Her bitkinin kökü hem derinine, hem yanına çok gider. Bu otların, ekinlerin kökü sadece gözle gördüğümüz kadar değildir. Bitkilerin kökü kıldan incedir ki, dünyayı dolaşır. Bitkiler topraktaki suyu kökleriyle emer…”
Okuduğum kitapların sonuna küçük notlar koyduğumuz olur; ama Prof. Dr. Hikmet Birand’ın “Alıç Ağacı ile Sohbetler” kitabının sonundaki boşlukları biraz fazla kullanmışım ben.
20 Temmuz ’97 notum çok kısa : “ Bir cep kitabı oylumunda, gençler için özetlenmeli “ yazmayı yeterli bulmuşum; ama 01 Temmuz ’98 notumda bir dileğim var: “Bu enfes kitabı 2.kez tüm ayrıntılarıyla…Söyleşi biçiminden esinlenerek ‘101 Soruda Çevre’ kitabının ön hazırlıklarına başladım bile…” diyerek acelecilik göstermişim.
14 Ağustos 2021’deki son notum ötekilerden uzun:
“ Covit-19 salgını sırasında 3.kez ; aynı zevkle ve unuttuklarımı anımsayarak… Aslında 4.kez bile diyebilirim; çünkü, Ormancılık Araştırma Enstitüsü’ne atandığım 1967’de meslektaş ağabeyim rahmetli İsmail Hakkı Bozakman önermişti bana; Hikmet Birand onların hocası imiş. 54 yıl önceki Orman Genel Müdürlüğü yayınından belleğimde hiçbir şey kalmadığı için bu okumayı saymıyorum. 2. Okumamda söz verdiğim eylemi gerçekleştiremediğim için de üzgünüm” yazarak sonlandırmışım.
Kitap gerçek bir başucu yapıtı. Doğa ve bitkilerle ilgili hemen her konuya değiniyor. Yukarıda söz açtığımız kökler, emici tüyler için 297. sayfada söylenenler de şunlar:
“…Şuradaki gevenin, çakırdikeni, kirpi otu ve kekiklerin kuru sürgünlerine bakınız. Boyları bir karış bile yok onların. Kuru dallarının dibinde bu bahar sürecek tomurcuklar gizlidir. Bunların hepsinin bilek kalınlığında ve metrelerce uzun kökleri vardır… Deve dikeninin kökü, bir ip gibi, bir tel veya kablo gibi hiç dallanmadan dimdik toprağın derinliklerine, taban suyunun bulunduğu tabakaya kadar uzanır. Sürgünü ancak bir karış olan bu bitkinin kökü taban suyunun bulunduğu derinliğe göre, 20 metreyi bile aşabilir.”
Bu “Derleme Örneği”nin konusu size belki sıkıcı gelebileceği için; birer örnek olarak kullandığımız bu alıntılara son verelim artık. Alıntılarda dikkat edeceğimiz en önemli nokta; yazarın anlatımında hiçbir değişiklik yapmadan aynı sözcükleri, aynı biçimde kullanmak ve alıntılanan yerin sayfa numarasını hemen yazmaktır.
Folklor araştırmalarında da derlemeler yapılır bilirsiniz; şarkı, türkü, masal, öykü ve benzeri çalışmalarda, yer tarih, derleyen ve anlatan kişilerle yöre adı kesinlikle belirtilir. Çünkü, bizden önce aynı konularda çalışanları anmak ve emeklerine saygı duymak gerekir.
K A Y N A K Ç A
1/ Durmuşkâhya, Cenk 2005. Bitkisel Hayat, Tübitak Popüler Bilim Kitapları 216.
2/ Birand, Hikmet, 1996. Alıç Ağacı ile Sohbetler, Tübitak Popüler Bilim Kitapları 35. İkinci
Basım.
3/ Anıl, Yalçın, “ Bir Şair Bir Ağaç ve Bir Şiir “ 2022, www.bilgeyik.com
4/ Tompkins, Peter- Christopher, Bird 1973. Bitkilerin Gizli Yaşamı, Türkçesi: Sulhi Dölek
1983.Sungur Yayınları 5, Araştırma (e-Kitap)
5/ Kocaçalışkan, İsmail (Prof. Dr.) 2001.Bitki Fizyolojisi, DPÜ Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji
Bölümü.
6/ Baykurt, Fakir 2024. “Kaplumbağalar” 39. Basım, Literatür Yayınları: 432