15. yüzyılın başları Anadolu ve Balkanlar için büyük değişimlere yol açmıştır. 1402 Ankara Savaşı sonrası Osmanlı, Fetret Devri olarak bilinen taht mücadeleleriyle geçecek ve on yıllık kargaşa iklimi yaşanacaktı. Bu süreçte toplumsal hareketlerde patlak verdi. Osmanlı coğrafyasında etkisi günümüze kadar sürecek büyük sosyal ve siyasi olaylar yaşandı. Dönemin şüphesiz en önemli şahsı bilge bir alim olan Şeyh Bedreddin’dir. Büyük bir toplumsal hareketin önderi olmuştur. Bu hareketle, kimi düşünürlere göre ilk sosyalizm meşalesini yakmıştır. Peki Şeyh Bedreddin kimdir ve geniş halk kitlesini etkileyen düşünceleri nelerdi?
Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, namını aldığı Trakya Dimetoka yakınlarında Simavna kalesinde doğdu. Babası burada kadılık görevinde bulunuyordu. Babası Kadı İsrail Semerkant medreselerinde eğitim görmüş güçlü bir alimdi ve Şeyh Bedreddin’in ilk öğretmeniydi. Bedreddin, fıkıh, hadis, kelam, belagat, sarf-navih, tefsir, Kuran ve Arap dili eğitimlerini daha küçük yaşlarda almıştı. İslam şeriatına oldukça hakimdi. Şeyh Bedrettin daha sonra Bursa ve Konya da eğitim aldı. Daha genç yaşlarda başlayan bilgi peşindeki yolculuğunda onu Kahire’ye sürükledi. Burada çok kapsamlı bir eğitim aldı. Kahire’de düşünce dünyasını etkileyecek insanlarla tanıştı. Seyyid Şerif Gürcani, tıp alanında bilgin Aydınlı Hacı Paşa, şair Ahmedi ve Molla Şemseddin Fenari gibi dönemin güçlü alimleri ile Bedreddin arkadaş olmuştur. Şeyh Bedreddin’in düşünce hayatında en etkili isim tasavvuf erbabı Şeyh Hüseyin Ahlati olmuştur. Ahlati’den tasavvuf eğitimleri alan Şeyh Bedreddin iki kere “çileye” girmiştir.
Mısırda bulunduğu sürede Memlük hükümdarlarıyla ilişkileri iyi olmuştur ve hatta geleceğin sultanı Ferec’e hocalık dahi yapmıştır. İlk Fıkıh eserlerini bu zamanlar yazmaya başlamıştır. Şeyh Bedreddin daha sonra Şeyhi Ahlati’nin önerisi doğrultusunda Tebriz’e gitti. Tebriz’de tasavvuf üzerine daha çok yoğunlaştı. Burada dönemin en ünlü tasavvuf piri Abdurrahman-i Bistami başta olmak üzere pek çok kişiden eğitim aldı. Burada bulunduğu sırada Timur un çevresinde bulunan alimlerle de tanışma fırsatı bulmuş ve çeşitli tartışmalara girmiştir. Şeyh Bedreddin, her fırsat bulduğunda insanlarla pek çok konuda tartışmayı severdi. Şeyh Bedreddin Kahire’ye döndü ve 1397 senesinde vefat eden hocasının yerine geçti ancak bu görevi bir süre sonra bırakıp Anadolu’ya döndü.
Şeyh Bedreddin Anadolu’da
Anadolu’ya dönen Bedreddin, Karaman, Germiyan, Aydın ve Tire bölgelerinde uzun müddet dolaştı. Bu sırada daha çok Batınilik’ten etkilenmiş düşüncelerini yaymaya çalışmıştır. Daha çok Alevi toplumla temas etmiş ve onları fikirleri etrafında örgütlemek istemiştir. Rivayete göre, Şeyh Bedreddin bu gezileri sırasında sakız adasına da uğramış, burada bulunan Hristiyan din adamlarıyla teolojik tartışmalara girmiştir ve hatta söylenene göre bu din adamları tartışma sonrası Müslüman olmuşlardır. Şeyh Bedreddin Hristiyan teolojisine de oldukça hâkim birisiydi.
Şeyh Bedreddin’in asıl ünlenmesini sağlayan olay Fetret Devrinde Başkent Edirne’de tahtı ele geçiren ve her ne kadar ana akım tarihçilerce padişah olarak görülmese de Osmanlı padişahlığı yapmış olan Musa Çelebi’nin Kazaskerliğini yapmasıdır. Buda göstermektedir ki Padişah Musa Çelebi Şeyh Bedreddin’in düşüncelerini paylaşmaktadır. Yine bazı araştırmacıların aktarımına göre, Musa Çelebi Şeyh Bedreddin’in görüşleri doğrultusunda toprağın kullanım hakkını halkın egemenliğine bırakmıştır. Ancak Osmanlıda devam eden taht mücadelesi sonucu Musa Çelebi, Mehmet Çelebiye yenilmiştir. Bu esnada Şeyh Bedreddin’de İznik’e sürgüne yollandı. Şeyh Bedreddin’in, eşitlikçi ve paylaşımcı toplum ideali gittiği her yerde yayılıyordu. Bir dönem yanında yer alan ve Şeyh Bedreddin hareketinin önderlerinden olacak, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal Şeyh Bedreddin’in ideallerinin yayılmasında çok önemli rol aldılar. Kısa sürede büyük bir halk hareketi patlak verdi.
Ayaklanma Başlıyor
Şeyh Bedrettin Ayaklanması, Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkıldığı, Beyliklerin ve Moğol İstilalarının Anadolu’yu kasıp kavurduğu, Daha sonra Osmanlının merkezi devlet olarak güçlendiği ve feodal bir baskının da halkın sırtında yükseldiği, tarihsel arka planın üzerinde gerçekleşti. Osmanlı Merkezi gücü artmaktayken ve hanedan ailesi etrafında, toplum üzerinde baskı kuran bir zümre oluştu. Halk üzerinde siyasi ve dini baskı oluşmaya başladı. Devlet sünni bir ideolojik modele evrilmeye başladı.
Öte yandan, Şeyh Bedrettin hareketinin gelişmesinde Alevi zümreler oldukça etkili olmuştur. Kahire’de tanıştığı Kaygusuz Abdal oldukça etkili propagandalar yapmıştır. Yoksul kesim, ezilen halk ve farklı inançtan pek çok insan Şeyh Bedrettin’in “yârin yanağından gayrı her şeyde ortak olmak” için harekete katıldılar.
Hareket, Sakız adası, Batı Anadolu, Trakya ve Balkanlar gibi geniş bir sahada etkili oldu. Bu coğrafyada yaşayan Babai geleneğinden gelen kitleler ve Alevilerin yanı sıra, Rumlar, Yahudiler gibi geniş bir taban tarafından desteklendi. Bu kitleler büyük ölçüde Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa arkasında toplandılar. Geçmişten gelen ve Aleviliğin temellerini oluşturan Babailik hareketi artık Bedreddiniliğe dönüştü. Bedreddinilik bu sınırı aşıp farklı inanç kimliklerini de içine aldı.
Şeyh Bedreddin, takipçisi Börklüce Mustafa’nın Karaburun dolaylarındaki başkaldırısını haber aldıktan sonra, İznik’ten kaçtı. Kastamonu üzerinden Sinop’a geçti ve buradan bir gemiyle Balkanlara gitti. Burada, Eflak beyi Mirca’nın yanına hareket etti. Bu esnada Börklüce Karaburun-İzmir dolaylarında etkinken, Torlak Kemal’de Manisa’da eylem halindeydi.
Şeyh Bedreddin, Osmanlı topraklarına geçerek Silistre, Dobruca ve Deliorman da taraftar toplamaya başladı. Daha önceleri bölgede yaşamış Sarı Saltık’ın takipçileri olan Alevi Bektaşilerden destek buldu. Burada kendince siyasi bir teşekkülde oluşturduğu söylenmekte.
Bu esnada, beş-altı bin takipçisiyle harekete başlayan ve müritleri tarafından Dede Sultan olarak çağrılan Börklüce Mustafa’nın ilerledikçe destekçileri arttı. İzmir sancak beyi Aleksandros’u yendi. Sonrasında Saruhan sancak beyini de yendi. Durumun vahametini anlayan padişah Mehmet Çelebi Şehzade Murat’ında içinde olduğu büyük bir orduyu Börklüce’nin üzerine yolladı. Ordu yol aldığı yerlerde büyük kıyımlar yaptı. Börklüce Mustafa ve takipçileriyle karşılaştıklarında ise büyük bir çarpışma yaşandı ve Osmanlı ordusu çarpışmadan galip gelerek binlerce Bedreddin erini öldürüldü ve tutsak etti. Börklüce Mustafa bir devenin üzerinde tahtaya çivilenmiş olarak şehir şehir gezdirildi.
Arkasından Manisa bölgesinde Torlak Kemal’de aynı kuvvetlerle çarpıştı ve yenildi. Torlak Kemal asıldı ve takipçisi yaklaşık üç bin kişilik kuvvet kılıçtan geçirildi. Bedreddin hareketinin takipçileri teçhizatlı bir ordu değillerdi; köylü ve esnaf gibi halkın içinden çıkmış savaşçılardan oluşuyorlardı ve donanımlı Osmanlı ordusu karşısında tutunamadılar.
Şeyh Bedreddin, Anadolu’daki hareketten umutluydu, isyanın büyüyeceğinden emindi. Bulunduğu Trakya’dan mektuplar yollayarak insanları kendisine katılmaya davet ediyordu. Çağrısı bazı beylerden destek gördü. Bu sırada Anadolu’daki hareketi bastıran Bayezit Paşa padişah tarafından Balkanlara çağrıldı ve Şeyh Bedreddin’in üzerine yollandı. Bu esnada Anadolu’daki mağlubiyetlerden haberdar olan bazı taraftarları Şeyh Bedreddin’i terk etti. Yaşanan Çarpışmanın ardından Şeyh Bedreddin mağlup oldu ve esir alındı. Serez’e getirilen Şeyh Bedreddin, 1420 de Serez pazarında asıldı. Şeyh Bedreddin geriye Varidat isimli eseri kaldı.
Şeyh Bedreddin, İslam dairesi dışında pek çok insan tanıdı. Dolaştığı coğrafyaların yoksul insanlarıyla karşılaştı, halkın yaşadığı yoksulluğa ve zulme şahit oldu. Timur’un parçaladığı Osmanlı ve Anadolu coğrafyasındaki toplumsal ve siyasal karışıklıkları yaşadı. Dolaştığı ilim ve tasavvuf coğrafyasında tanıştıkları ve öğrendikleriyle şekillendirdiği düşünceleri, halkın içinde bulunduğu durumda onu bir şeyler yapmak için tetikliyordu. Dünya malının bütün insanların eşit hakkı olduğunu düşünüyordu. Yiyeceklerin, giyeceklerin ve toprağın herkesin malı olduğunu savunuyordu. Kısacası kendi ifadesiyle “yârin yanağından gayri her şeyde ortağız” diyordu. Bu fikirler yüzyıllardır süren dini, siyasi ve sosyal iklim göze alındığında çok radikaldi. Bu sebeple Bedreddin hareketi de yönetici erk ve hakim dini çevrelerce mülhitlik (dinsizlik) olarak adlandırıldı.
Son olarak… Şeyh Bedreddin’in düşüncelerini ve Bedreddin hareketini en iyi anlatan Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı olmuştur. Bu destanda yer alan bir bölüm;
Sıcaktı.
Sıcak.
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı
sıcak.
Sıcaktı.
Bulutlar doluydular,
bulutlar boşanacak
boşanacaktı.
O, kımıldanmadan baktı,
kayalardan
iki gözü iki kartal gibi indi ovaya.
Orda en yumuşak, en sert
en tutumlu, en cömert,
en
seven,
en büyük, en güzel kadın:
TOPRAK
nerdeyse doğuracak
doğuracaktı.
Sıcaktı.
Baktı Karaburun dağlarından O
baktı bu toprağın sonundaki ufka
çatarak kaşlarını :
Kırlarda çocuk başlarını
Kanlı gelincikler gibi koparıp
çırılçıplak çığlıkları sürükleyip peşinde
beş tuğlu bir yangın geliyordu karşıdan ufku sarıp.
Bu gelen
Şehzade Murattı.
Hükmü hümâyun sâdır olmuştu ki Şehzade Muradın
ismine
Aydın eline varıp
Bedreddin halifesi mülhid Mustafanın başına ine.
Sıcaktı.
Bedreddin halifesi mülhid Mustafa baktı,
baktı köylü Mustafa.
Baktı korkmadan
kızmadan
gülmeden.
Baktı dimdik
dosdoğru.
Baktı O.
En yumuşak, en sert
en tutumlu, en cömert,
en
seven,
en büyük, en güzel kadın :
TOPRAK
nerdeyse doğuracak
doğuracaktı.
Baktı.
Bedreddin yiğitleri kayalardan ufka baktılar.
Gitgide yaklaşıyordu bu toprağın sonu
fermanlı bir ölüm kuşunun kanatlarıyla.
Oysaki onlar bu toprağı,
bu kayalardan bakanlar, onu,
üzümü, inciri, narı,
tüyleri baldan sarı,
sütleri baldan koyu davarları,
ince belli, aslan yeleli atlarıyla
duvarsız ve sınırsız
bir kardeş sofrası gibi açmıştılar.
Sıcaktı.
Baktı.
Bedreddin yiğitleri baktılar ufka...
En yumuşak, en sert,
en tutumlu, en cömert,
en
seven,
en büyük, en güzel kadın :
TOPRAK
nerdeyse doğuracak
doğuracaktı.
Sıcaktı.
Bulutlar doluydular.
Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere.
Birden-
- bire
kayalardan dökülür
gökten yağar
yerden biter gibi,
bu toprağın verdiği en son eser gibi
Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına
çıktılar.
Dikişsiz ak libaslı
baş açık
yalnayak ve yalın kılıçtılar.
Mübalâğa cenk olundu.
Aydının Türk köylüleri,
Sakızlı Rum gemiciler,
Yahudi esnafları,
on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
Bayrakları al, yeşil,
kalkanları kakma, tolgası tunç
saflar
pâre pâre edildi ama,
boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.
Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için
on binler verdi sekiz binini..
Yenildiler.
Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını.
Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
Edirne sarayında damızlanmış atların
eşildi nallarıyla.
Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
zarurî neticesi bu!
deme, bilirim!
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
Ama bu yürek
o, bu dilden anlamaz pek.
O, «hey gidi kambur felek,
hey gidi kahbe devran hey,»
der.
Ve teker teker,
bir an içinde,
omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri,
yüzleri kan içinde
geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak
geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlûpları...
Kaynaklar
Ahmet Yaşar Ocak: Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler
Nedim Gürsel, Ernst Werner, İsmail Kaygusuz, Hikmet Kıvılcımlı: Tarih - Ütopya - İsyan Şeyh Bedreddin
Hüseyin Demir 24 Kasım 2020 - 18:36:34
Yayınlarınızdan bilgi edinip faydalanıyorum.