Loading

Ah be Gülizar...

sokak tabelası

Bizim mahallede bir Gülizar vardı.

Adını bir dört yol ağzına verdiğimiz güzeller güzeli bir hatun.

Bizim mahallede bir de Emre vardı.

Seneler sonra o dört yol ağzından geçerken Gülizar yerine onu hatırlayacağımız yağız bir delikanlı.

Küçük yaşta başlıyor aralarındaki sevda. Emre, Gülizar’ın amcası Fikret Abi'nin oto tamircisinde işe başladığı yaz fark ediyor kızı. İlk görüşte aşk derler ya, öyle anlatıyordu Emre. Anasının yaptığı peynirli poğaçayı getirmesiymiş Gülizar’ın dükkana gelmesindeki sebep. Emre her anlatışında o poğaçayı yapan ananın ellerine kurban olayım diye ekliyor.

Gülizar’ın da gönlü kayıyor Emre’ye. İlk önce uzaktan bakışmalarla başlayan aşkları zaman geçtikçe mesajlaşmaya, kenarda köşede iki merhabalaşmaya dönüşüyor. Emre işten erken çıktığı vakitlerde, eğer şansı varsa ve Gülizar’ı babası almıyorsa o gün, okul çıkışına gidiyor ve mahallenin başına kadar birlikte yürüyorlar.

Emre heyecanlı ve sabırsız bir çocuk. Bir an evvel ailesiyle görüşmek, Gülizar’ı Allah’ın emriyle istemek istiyor babasından. Gülizar akıllı ve sevgi dolu bir kız. Emre’nin ailesinin Alevi olması ve Emre’nin okumamış olması yüzünden babasının evlenmelerine razı gelmeyeceğini biliyor. Tatlı bir dille her seferinde yatıştırıyor Emre’yi. Bekle diyor. Sabret diyor.

Düşündüğü gibi de oluyor. Birbirlerinden bir an bile vazgeçmedikleri, gizli kapaklı görüştükleri üç senenin sonunda bir şekilde öğreniyor kızın babası. Şiddetle karşı çıkıyor. Gülizar’ın telefonuna el koyuyor ve onu bir ahbabının oğluyla evlendireceğini de duyuruyor tüm mahalleye.

Emre için sancılı günler başlıyor bu şekilde. Gülizar’ın ev hapsinde olması Emre için ölüm gibi. Geceleri belki bir ihtimal cama çıkar da gül çehresini görürüm diye her gece kapısının önüne gidiyor. Tam bir ay, her gece… Yalnızca üç kere görebiliyor sevdiğini. Üçüncüde elini cama dayıyor Gülizar. Emre kahveye gelip yanımdaki boş sandalyeye yığıldığında işte böyle anlatıyor.

“Önce alnını dayadı cama, ardından o ince parmaklarını koydu yanına. Veda eder gibiydi abi. Hoşça kal der gibiydi. İnsan sevdiğine hoşça kal der mi abi? İnsan sevdiğine veda edebilir mi?”

Eder kardeşim, hem de öyle bir eder ki giderken ardında yalnızca kırık bir kalp değil aynı zamanda parçalanmış bir beden bırakır. Öyle bir eder ki ne gözün kalır görecek ne kulağın kalır duyacak ne de halin kalır kalkacak. Öyle bir eder ki ölü bedenini kendin gömersin toprağa. Öyle bir eder ki her sabah uyandığın o yatak kabrin olur. Öyle bir eder ki kardeşim "öldüm" derken yaşarsın, öleceğin an işte şimdi yaşıyorum sanırsın.

Tabi diyemiyorum bunların hiçbirini. O kanlı gözyaşlarıyla ağlarken susup bekliyorum yanında. Çaresizlik insan suretine bürünüp güçlü kollarla sarıyor beni o an. Kurtulamıyorum.

Aradan üç gün geçiyor ki çocuklardan biri giriyor kahveye bağırarak.

“Emre abi kriz geçiriyor!”

Kaç kişi fırlıyoruz mekandan bilmiyorum. Belki otuz adam soluksuz bir şekilde koşuyoruz küçücük bir çocuğun arkasından. Gerçek mi oyun mu düşünmeden yaralı bir adama yardım etmek için koşuyoruz.

Tam mahalleden çıkıp dört yol ağzına geldiğimizde ise aniden duruyoruz. Emre yolun ortasında dümdüz yatıyor yerde. Bacakları, elleri titriyor. Arabalar kornaya basarak geçiyor hızla yanından. Ezilmesi an meselesi. Tam biz trafiği durdurup yola inerken kalabalığın arasından cılız bir ses duyuluyor ve aniden Gülizar kendini atıyor arabaların önüne. Bir araba kalçasına çarparak duruyor fakat Gülizar umursamıyor, ayağa kalkıp Emre’nin yanına koşuyor. Yere yanına oturuyor ve kafasını kollarının arasına alıyor.

Hepimiz oradayız. Tüm mahalle kaldırımda olan biteni izliyor büyük bir şaşkınlıkla.

“Gülizar git.” Diyor Emre.

“Gitmem.” Diyor Gülizar.

“Gülizar git araba çarpacak.” Diyor Emre. Titreyen elleriyle itmeye çalışıyor Gülizar’ı.

“Gitmem. Bırakmam.” Diyor Gülizar.

“Öleceksin!” diyor Emre. “Öleceksin, git!”

Arabalar vızır vızır geçmeye devam ediyor. Hiçbirimiz bir boşluk bulup inemiyoruz caddeye. Ortalık savaş alanından farksız. Çığlıklar kornalar küfürler hıçkırıklar.

Gülizar yavaşça Emre’nin yanına, betonun üzerine uzanıyor.

“Gülizar…” Emre çaresiz kurtarmaya çalışıyor hala sevdiğini. Git diyor. Ambulans gelene kadar ben yaşarsam şanslıyım. Yeter ki sen git. Git Gülizar… Benim gül yüzlü, güzel gülüşlü sevdiğim, git…

Gülizar hepimizin gözü önünde ölümle dans ediyor orada. O an ikna oluyor herkes. Tüm mahalle, hatta Gülizar’ın babası bile, hiçbir şeyin aşkı korkutamayacağını anlıyor.

“Gitmem.” Diyor Gülizar bir daha. Tutuyor Emre’nin elini. “Öleceksek birlikte, yaşayacaksak birlikte. Gitmem.”

İşte bu olay Gülizar’ın babasının kalbinin yumuşamasına vesile oluyor. Ertesi günü haber yollatıp çağırıyor Emre’yi yanına konuşmaya. Konuşmanın sonunda da ailenle gel yarın akşam diyor.

Tüm mahallenin şahit olduğu bir aşk hikayesi oluyor onlarınki. Beş ay içerisinde evleniyorlar. Mahalleden bir daire tutuluyor, herkesin yardımıyla güzelce döşeniyor. Gözde bir çift oluyor Emre’yle Gülizar. Bundan seneler sonra bile o dört yol ağzından her geçişimizde anlattığımız ve kuşaktan kuşağa aktarılan bir destan oluyor.

Fakat o dört yol ağzına Gülizar dememizin asıl nedeni bu değil.

Evlendikten bir sene sonra bir anda kayboldu Gülizar ortadan. Emre deliye döndü. Karısının, ömrüne ömrünü vereceği biricik yârinin kaçırıldığını söyledi durdu. Polisler, karakollar… Günlerce karış karış aradık Gülizar’ı. Bulamadık. Gülizar’dan bir iz bir işaret aradık ardından. Onu da bulamadık. Havaya dağılan sigara dumanı gibi yok oldu kız ortadan. Zaman geçince ve haber çıkmayınca da umudumuzu kestik. Öldü dedik. Başka bir ihtimal gelmedi aklımıza.

Gülizar’ın kayboluşundan on ay sonra bir akşam haberlerde tanıdık bir sima yakalar gibi oldum. Birkaç kere kırpıştırdım gözlerimi. Hayal sandım. Fakat değildi. Zengin bir iş adamının arabasından inip onun evine girerken yakalanan o ‘gizemli kadın’ Gülizar’ın ta kendisiydi.

Gülizar ‘ölürsek de birlikte ölürüz.’ Dediği Emre’sini zengin bir adam için gözünü kırpmadan harcamıştı.

Fakat o dört yol ağzına Gülizar dememizin asıl nedeni bu da değil.

Herkesin haberlerde Gülizar’ı gördüğü gecenin sabahında, daha mahalle uyurken sessizce geçti ölü bir adam. Son kez gördü onu bu duvarlar, son kez selamladı onu bu kaldırım taşları. İki sene önce ölüm pahasına bile ayrılmayan ellerinin hatırasına son kez gülümsedi ölü adam.

İşte şimdi yaşıyorum diye düşündü ölmeden önce.

“Ah be Gülizar!” cümlesi yankılandı tüm evlerde.

Ölü adam tetiği çekti böylelikle.

İşte biz o dört yol ağzına bu yüzden Gülizar diyoruz.

Efşan Göral
Yazar / 12 Yazı / 65,7K Okunma

Beraattin 22 Ocak 2019 - 11:57:55

Yanıtla

Bütün hikayeyi okudum da bunu kahvede okeye 4. Bekleyenlerden biri yazmış. Sanki senin değil mi bu yazı ?

Büşra 18 Şubat 2019 - 10:23:48

Yanıtla

Hikaye iyi güzelde mantıksız hiçbir kimse hayatına paradan daha çok değer vermiyor. Hayatın uğruna sevdiğin birinden para için vazgeçmezsin. Kimse vazgeçmez.


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST