Loading

Hikaye: Canlı Perdeler

Efsaneye göre insanların kaderleri birbirine kırmızı ipliklerle düğümlenir.

Kırmızı İplik, Sığınak

  Gecenin zifiri bodur sokak lambalarının sarı ışığıyla kirleniyordu. Kuyruğunu bacağının arasına kıstırmış bir sokak köpeği eski bir Toros’un yamacına kıvrılmış, cansız homurtularla karanlığı tüketiyordu. Etraftaki çapsız asfalt yollardan ve her bucağa yığın yığın gerilmiş çarpık gecekondulardan ölüm sessizliğini bozacak tek bir hışırtı dahi gelmiyordu.

  Dışarıdan fark edilmeyecek kadar gösterişsiz bir evin yatak odasının beyaz perdesi ,üzerine dikilen bir çift çapaklı gözün tesiriyle ruha kavuşmuş gibiydi. Yağlı bedenini geniş tarafın sol tarafına yaymış bir kadın, gözlerinin akıyla nursuz odayı doldurmuştu. Teninden yalım yalım savrulan hararet her kıvrımını tere bulamış, iri vücudunu koca yatağa dar etmişti. Nefes alıp verişleri sessiz geceye taşıyor, şişen diyaframı sokaktaki itin karnıyla raks ediyordu. Zar zor hareket ettirdiği hantal bedenini yatağın başlığına ittirdi ve sırtını sert tabakaya dayadı. Bir müddet tereddüt içerisinde bekledi. Belli ki hala yaşadığı şoku üzerinden atamamıştı. Sonra odaya yayılan metanın tesiriyle biraz kendine gelir gibi oldu. Yanı başında hiç bir şey olmamış gibi uyuyan kocasının kalçasını tepikledi. Adam derin uykusundan bomba atsalar uyanmayacak gibiydi.  Tombul elleriyle omzunu dürterek “Adam kalk ne olur, kötü bir şey oldu kalk” dedi. Kocası kabir hayatından uyanır gibi garip bir tepkiyle uyandı ve sersemce “ Gecenin bu saatinde ne oldu” dedi. Kadın , elini ensesinden bağladığı oyalı eşarbına koydu ve “ İçime doğdu sorma, kızlarımıza bişey oldu. Çok kötü içime doğdu” dedi. Adam uykunun ilk sarhoşluğundan kurtulunca eşine “ Deli misin kadın ,saat gecenin üçü, in cin uykuda, ne olacak kızlarımıza. Senin gönlün rahat olsun yat uyu. Sabah ararız, konuşursun.” dedi. Kadın karanlığa karşı ağlamaya başladı. İlle de ara diye direttikçe diretti. Kocası hanımı ısrar ettikçe kel kafasını dövdü. “ Yarın çocukların okulu var bu saatte arayıp rahatsız etmesek mi? “ dediyse de karısını bir türlü ikna edemedi. Sonunda mağlup oldu ve külüstür telefonun rehberinde küçük kızının adını buldu.

    Ufak öğrenci evinin iki odasının en büyüğüydü. Aralık camdan gelen rüzgar masadaki kitap yığınlarının arasında cansız gibi yatan kızın bukleli saçlarını okşuyor ve tüm uzuvlarını ölüm yavaşlığıyla kuşatıyordu. Karşı duvarın tik tak imparatoru odanın kalbini andırıyordu. Kapının yanındaki sobanın son kıvılcımı çoktan can vermişti. Tülün altındaki güneşlik olmasa açık camdan içeri giren rüzgar odayı çoktan morga çevirirdi. Genç kızın başını dayayıp yattığı kitap dolu masa birden dile gelir gibi güçlü bir sesle sarsıldı. Kız irkilerek uykusundan uyandı ve hiddetle çalan telefonu kulağına götürdü. Uykulu sesiyle cevap verdi,  bir an annesi için endişelendi.  Babası “ Korkma kızım; biz iyiyiz çok şükür. Ananın içine bi sıkıntı gelmiş tutturdu ille de ara diye. Kusura bakma seni de rahatsız ettim gecenin şu saatinde ama laf anlatamadım.” dedi. Kız parmaklarını bukleli saçlarına geçirdi ve “ İyi ki aramışsınız babacığım. Çalışırken masada uyuyakalmışım. Sabaha her yerim tutulurdu, annemin hakkı varmış” dedi.”  Baba kız biraz konuştuktan sonra gecenin geri kalanını yaşamak üzere telefonu kapattılar.

 

 Genç kız uyuşan bacaklarını ovalayarak yerinden kalktı. Karyolada uyuyan ablasının alnına sevgiyle örülmüş bir buse kondurdu ve ince yorganla üzerini iyice örttü.  Sonra odanın ortasında kara hayalet gibi duran ölü sobayı canlandırdı. Oda biraz ısınınca sobanın yanına bir battaniye attı ve onun üzerine oturdu. Kitabını itinayla gözden geçirirken başı uykunun esrarına dayanamayıp halının üzerine düştü. Cenin halinde, uyku zayıf bedenini çoktan kuşatmıştı.

     Gece sabaha devredecekti neredeyse. Dışarıdan bir gözün ilk bakışta fark edemeyeceği kadar ihtişamsız bir evin açık penceresi can bulmuştu sanki. İçeriye dolan yel ufak odayı kuşatmış ve kömür dolu sobaya Azrail ruhu giydirmişti. Oda ciğer delici bir gazın zehriyle dolmuştu. İki genç kızın beyaz tenleri siyah kömürün zehriyle gerilmiş yıllardır sadakatle çarpan kalpleri iflas etmişti.  Bukleleri yüzünü örten bir kız kardeş kara sobanın önüne kurban gibi yayılmıştı. Alnında kardeşinin dudağının nemi bulunan bir abla dar karyolada dünyaya hiç uyanamayacağı bir uykuya dalmıştı.

    Sabah oluyordu. Eski marka arabanın yanındaki köpek  uyanmış ve soğuk bankların üzerinde yatan insanların çıkardıkları ayakkabıları uzak yerlere taşımak için çoktan harekete geçmişti.  Beyaz perdeleri kefen gibi görünen bir odanın içinde genişçe bir yatak vardı. Teri kuruyup ekşi bir kokuya dönüşmüş iri bir kadın uzuvlarını yatağın iliklerine kadar yaymış uyuyordu. Yanında nefes alıp verdikçe kırçal bıyıkları hareket eden bir adam sessiz bir huzurun derinliğindeydi. Sadece cama gerilmiş beyaz perde değil tüm kainat onların sonsuza kadar uyanmamasını diliyordu.

Yaşar Aydıner
Standart Üye / 9 Yazı / 17,0K Okunma

Kısa hikaye yazarı


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST