KUTSAL İNCİR AĞACI
Samsun 19 Mayıs Lisesi’nin 70 yılı aşkın süre önceki biyoloji öğretmenlerinden Neyire Hanım bitki adlarını Latince söylemeye ve öğretmeye pek meraklıydı. Öğrencilik davranışı olarak gereksiz görürdük bu ezberlemeleri. Mezuniyetten 50 yıl sonraki öğrencilik toplantılarımızda hocamızı hep anar olduk. Kimimiz eczacı, kimimiz doktor, kimimiz ziraatçı, kimimiz de benim gibi ormancı olmuş emeklilerdik. Otobüsle topluca giderken ön taraftan biri bağırıyordu “Mimosa” diye; arkadan birkaç ses tamamlıyordu onu “ Pudica” diyerek. Bu kez arkadan biri “Ulva” diyordu; koro halinde hepimiz tamamlıyorduk “Lactuca” diye slogan atar gibi. Latince bitki adları böylece “Ficus elastica “ diyerek 10’u 15’i buluyordu.
Kadıncağıza kızdığımız 60-70 yıl önceki haksızlığımızın günahını çıkarıyorduk sanırım. Çünkü o Latince isimler çoğumuzun hep kullandığı sözcükler olmuştu. Kulaklarımıza hiç yabancı gelmeyen bu isimler üniversite yaşantımızda öylesine yardımcıydı ki bizlere. Hiç unutmam botanik sözlü sınavına giren lise arkadaşlarımdan birine sınavı yapan doçent takılmış ve şöyle demiş “ Evladım sen karşıdan gelen tramvayın içindeki yolcuyu tanıyorsun; ama tramvayın alnındaki kocaman yazıyı söyleyemiyorsun. “Ficus “deyip bir güzel anlatıyorsun da İncir mi, Kauçuk mu diyemiyorsun. Latince olsaydı sınavımız 10 verirdim; ama 7 aldığını bil bari, hangi liseden mezunsun sen “ diyerek yolcu etmiş arkadaşımı.
Aynı dersten benzer bir olayı ben de yaşadım. Bana sorulan soru, Mendel yasasıydı. Sular seller gibi anlattım, acayip çaprazlamalar yaptım. Botanik sınavına girerken fakülte rozeti takılmasını istemezmiş hoca. Henüz birinci sınıftaymışız (F.K.B), sınıfı geçersek herkes kendi fakültesinin rozetini takabilirmiş; öyle derlerdi, ben zaten rozet takmıyordum. Bıyıktan da hiç hoşlanmadığını söylerlerdi kadıncağızın, aksine ben bıyıklıydım.
Benim o sular seller gibi anlatımımdan sonra Prof. Dr. Sâra Akdik Hanım gözlüklerinin üstünden bir süzdü beni ve “ Sen benim derslerime hiç girmemişsin; girseydin eğer tavşan üremesiyle örnek verirdin, sen bezelye ile örnekledin konuyu, ben bezelye anlatmadım hiç” deyince kem küm etmeye başladım. “Hocam erken gelirim genelde; ama sizin derste anfi tamamen dolu oluyor, ben çoğu kez balkondan izliyorum dersinizi. Belki o dersinizi kaçırmış olabilirim” dedim. Sâra Hanım bu, yumuşamadı ve asistanına seslendi “ Yalçın Anıl’ın laboratuvar çizimlerini verin bana” dedi. Alışkanlıkları gereği benim laboratuvar çizimleri hazırmış zaten, hemen verdiler. Benim aklımda bıyık var, bezelye var, çizgilerime güveniyorum; fakat hocam kürsüde tavşanları anlatıyor, ben balkondan bezelye anlıyorum, bu olacak iş değil. Değil; ama Neyire Hanım öyle bir aklıma sokmuş ki; bir değil 10 yıl sonra olsa bile anlatabilirim bu konuyu. Boşuna korkmuşum sınavın sonucundan; mikroskoptan aktardığım çizimleri görünce “ Bu bezelyeci en azından iyi notu hak etti “ dedi içinden sanırım. Ne bilsin benim Neyire Hocanın öğrencisi olduğumu. Sonuçlar ilan edilip iyi aldığımı görünce böyle düşündüm.
Şimdi diyeceksiniz ki; “ Bodhi Ağacı ile bu anlatılanların ne ilgisi var “. Olmaz olur mu? Anlatacağım ağacın adı “Ficus” olunca benim anılar merkezi harekete geçti ve anında “Ficus elastica”yı anımsattı bana. Yukarıdaki satırları bunun için okudunuz işte. Yoksa bugün 500 milyon insanın inanç önderi olan Buda’nın bir incir ağacı gölgesinde tam 49 gün düşünceye dalıp olgunluğa eriştiğini öyle kolayından öğrenmek var mı?
Ben internette başka bir şey ararken Bodhi ağacına rastladım. Bu isimde bir ağaç duymamıştım hiç, eşelemeye değer diye düşündüm. Ben birşeyler öğrenince, derlediğim bu bilgileri sizlere de aktarmak istedim.
Bildiğimiz incir ağacının değişik bir türü Ficus religiosa “Hint İnciri”de diyorlar. Türkçe’ye Kutsal incir olarak çevirmişler. Pek de güzel bir ad olmuş. Yaprakları bizim incirden biraz farklı. Parçalı değil, lobları yok. Kalp biçiminde olduğunu fotoğraflardan da anlıyoruz. 8-12 cm eni 10-17 cm boyu olan yapraklarının ucunda bir uzantısı olduğu gibi, yaprak sapı da uzunmuş. Hindistan’ın en büyük sivil ödülü, kutsal incir ağacı yaprağı şeklindeymiş.
Ağaç, 30 metreye kadar boy, 3 metre kadar da çap yapabilirmiş. Önce yeşil sonra mor renk alan meyveleri 1-1,5 cm kadarmış. Botanikçiler Kavak Yapraklı İncir Ağacı olarak bilirlermiş bu türü. Bu ağaç kışa girerken yapraklarını döker, bazı yörelerde de hepsini dökmeden yaşamını sürdürürmüş. Sri Lanka’daki bir Kutsal İncir ağacının 2250 yaşında olduğu biliniyormuş.
Mahabadhi Tapınağı’na M.Ö.288 yılında dikilen bir incir ağacının, Budist hacıların uğrak noktası olduğu, buna benzer 3 ayrı yerde de bu ağaçtan yetiştirilen incirlerin Budist hacılar tarafından ziyaret edildiği anlatılmakta.
Kimi kaynaklar, dünyada insanlar tarafından ekilen ve dikilen en eski bitkinin bu incir ağacı olduğu belirtilmekteymiş. Arıların bal üretmek için kovan oluşturduğu ağaçların en önemlisi de yine bu incirlermiş.
Bizim “Buda” olarak bildiğimiz, M.Ö.563-483 arasında yaşadığı tahmin edilen Siddharta Gautama, bir prens olarak doğmuş; daha küçük bir çocukken evini terkederek acılarını sona erdirip aydınlık bir düşünce dünyası kurmak amacıyla ıssız bir köşedeki incir ağacı altında 49 gün uzun düşüncelere dalmıştır.
İnanışa göre Gautama aşırı dünyevileşme ve bedensel isteklerden uzak duran bir orta yol izlemiş, böylece mutlak hakikate ulaşmış. Bu nedenle kendisi “aydınlanmış” anlamına gelen “Buda” unvanıyla anılmıştır. Buradan hareketle Gautama'nın öğretisine “Budizm”, bu öğretiyi benimseyenlere de “Budist” denilmiştir.
Tek bir kişinin başlattığı kimi kaynaklara göre; dinsel yönü olmayan bu inanç akımı, bugün 500 milyonu aşkın kişi tarafından benimsenmiştir.


“Buda” ile ilgili bir kaynakta yukarıdaki şiir ve fotoğraflara rastladım. Fotoğraftaki ağacın kutsal incir olduğunu sanmıyorum. Yapraklarından anladığıma göre; başka bir ağaç bu. Kent şehrindeki bir ağaçtan söz açan şiir ise hoşuma gitti. Bir yanlışlık yapmayayım düşüncesiyle, şiiri Google’a çevirttim. Duygusuz bir çeviri olduğunu anlayınca, onu okunur duruma getirmek için uğraştım biraz. Bu da “Budaseverlere” bir küçük armağanımız olsun:
Google’un çevirisi şöyle:
işte görkemli bir gövde ağacı
kent sırtında
gökyüzünde hışırdayan yapraklar
ve esintiyle karışıyor
yüksek ıslak çimenlerde çiğnemek istedim
ayaklarım çamura batıyor
yılların tatlılaştırdığı işaretler
ve o sırtta yukarı çıktım
ve orada o yükseklikte
gözetim altında
denizlere doğru
ve parlak adalar
düzeltmeyi düşündüğüm yanlışlarla
hayatımın geri kalanı geçti

Kutsal İncir ağacının yaprakları

Kutsal İncir ve altında dinlenen Budistler
Buda’nın ağzından yazan, ama kim olduğunu bilmediğimiz şairden özür dileyerek şiire format attım:
Kent Şehrindeki Ağaç
Görkemli bir incir ağacı var
Sırtlarında Kent Şehrinin
Ve gökyüzünün esintisiyle hışırdayan yaprakları
Islak ve uzun çimenleri ezmek hevesindeyim
Çamura batıyor ayağım
Eski yılların anılarıyla
O sırtın şimdi tepesindeyim
Orada ve çok yüksekte
Gözlerim denizde parlayan adaları seçiyor
Hep düzeltmeyi düşündüğüm yanlışlarımla
Yaşantımın gerisi buralarda geçiyor
Biraz Latince, biraz “Buda”, biraz da şiir diyerek fotoğraflı bir demet bilgi sunmaya çalıştım. Kaynak olarak Google’u kullanırsanız çok değişik ve yararlı bilgilere de ulaşacağınız kesin.
Yazıyı sonuna kadar okuyanlara aydınlık günler dilerim.
“






