Loading

Genç Werther üzerinden aşk, sevgi ve "basitlik" eleştirisi

Johann Wolfgang Von Goethe

Merhaba arkadaşlar, bu yazımda sizlere "Genç Werther'in acıları" adlı kitaptan ve yaşım gereği daha fazla gözlemleyebilme imkanımın olduğu "genç aşıklardan"ve "genç aşklardan" bahsedeceğim. Yazıyı okumaya başlamadan önce bilmenizi isterim ki, yazarınızın bu konudaki düşünceleri tamamen "madde" ekseninde, yazarınız, aşkın da diğer duygular ve davranışlar gibi beyinde gerçekleşen bir takım tepkimeler sonucu olduğunu, aşkın kalp adlı organımızla hiçbir alakası olmadığını düşünüyor. 

Goethe

28 Ağustos 1749'da Frankfurt'da doğdu Goethe. Babası bir hukukçuydu, annesi ise varlıklı bir ailenin kızı. Goethe daha küçük yaşlardan beri okumayı çok seviyordu, bunda babasının da etkisi vardı. Goethe daha 10'lu yaşlarındayken babası Goethe'ye 2000 kitaptan oluşan bir kütüphane oluşturdu. Babası kendi mesleğini icra etmemesine rağmen, oğlunun güzel bir eğitim alması için elinden gelen her şeyi yaptı ve büyük ölçüde de başardı. Daha küçük yaşlarda, Goethe'nin dersleri arasında başlıca Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Latince ve Yunanca gibi diller olmak üzere, çello, piyona, binicilik ve dans gibi dersler de yer alıyordu. 

Goethe ayrıca hayatının bir döneminde bakanlık da yapmıştır. Goethe'nin bu siyasetle, sanatla, doğa bilimleriyle iç içe olan hayatı başka bir makale konusu kadar büyük. Bu yüzden bu kadarlık bilgiyi bu yazının ana konusu için yeterli görüyorum ve bu bölümü Geothe'nin güzel bir sözü ile bitiriyorum. 

"İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak, diğeri okumak için."

Genç Werther'in acıları

"Genç Werther'in acıları" adlı eseri, Goethe 25 yaşındayken 2 hafta gibi bir sürede yazıyor. Eser basıldıktan sonra beklenmedik bir etki yaratıyor ve neredeyse bütün bir avrupada çevriliyor. Bu kitabı okumayanlar ancak sanatla biraz ilgisi olanlar, hatta biraz olsun edebiyat dersi dinleyenler, kitap yayımlandıktan sonra intihar olaylarının artışa geçtiğini bileceklerdir. Bu konuda dünyanın en büyük kütüphanesi olan interneti ters yüz ettim, ancak elle tutulur ve "Evet, bu mesele böyle"  diyebileceğim bir kaynağa ulaşamadım, ulaşanlar olursa veya bir bilgisi olanlar varsa geri dönüş yapmalarını beklerim. Ancak emin olduğum bir yer var, kitap bu yüzyılda hüzünlü bir etki yaratmıyor, aksine terapi etkisi yaratıyor. Bunu, kitabının girişinde yazan cümleden anlayabiliriz.

"Zavallı Werther'in hikayesi ile ilgili bulabildiğim her şeyi büyük bir titizlikle topladım ve burada size sunuyorum, bu nedenle bana müteşekkir kalacağınızı biliyorum. Onun ruhuna ve kişiliğine hayranlık ve sevgi duymaktan, yazgısına gözyaşı dökmekten kendinizi alamayacaksınız.

Ey güzel insan, sen de onun gibi bir tutkunun esiriysen, onun acıları sana avuntu olsun, eğer yazgından veya kendi hatandan dolayı bir arkadaş bulamıyorsan, bu küçük kitap dostun olsun."

Bende de öyle oldu, geçmiş yıllarda hissettiğim duyguların, "acı" olarak nitelendirdiğim şeylerin içinin ne kadar boş olduğunu daha iyi anlamamı sağladı. Karakterlerimizi tanıyarak devam edelim.

Werther: Werther ana karakterimizdir. İyi eğitim almış, varlıklı bir ailenin çocuğudur. Goethe'nin zavallı diye nitelendirdiği Werther, toplumun ikiyüzlülüğünden sıkılan, huzura özlem duyan biridir. Resim yapmayı çok sever.

Wilhelm: Ana karakterimiz Werther'in çocukluk arkadaşıdır. Biz bütün olayları Werther'in Wilhlem'e yazdığı mektuplardan öğrenmekteyiz. Wilhelm'in geri yazdığı mektuplar paylaşılmamıştır ancak çok nadir olmakla birlikte Werther Wilhelm'e cevap verirken, Wilhelm'in yazdığı bir önceki mektupta neden bahsettiğini paylaşır, buradan genellikle Wilhelm'in Werther'a akıl vermeye çalıştığını anlayabiliriz.

Lotte: Werther'in tabiriyle, melek kadar iyilik timsali bir kız, anneleri öldükten sonra 8 kardeşini büyütür. Kitaptaki akıl-duygu çatışmasını Lotte üzerinden anlatılır.

Albert: Lotte'nin nişanlısıdır. Werther'in Lotte'ye olan hislerini bildiği veya tahmin ettiğini düşünüyorum ancak Werther'e güvenmektedir.

Werther, aşk ve basitlik üzerine

Yukarıda da karakterini anlattığımız Werther yaşadığı şehri terk ederek Wahlheim’e yerleşir ve burada sessiz, huzurlu bir yaşam sürmeyi planlar. Werther resim yapmak için dışarıya çıktığı bir gün, karşısında duran çocukları çizer. İlerleyen saatlerde çocukların yanına bir kadın yaklaşır, bu kadın 8 kardeşini büyüten ve Albert'le nişanlı olan Lotte'dir. Werther o andan itibaren Lotte'ye "aşık" oldu diyebiliriz. Bu öylesine bir "aşk"tır ki, Lotte orada istese Werther canını verir, nitekim ilerleyen zamanda verecek. Peki bu ne kadar doğru?

Hepimiz insanız, birini ilk gördüğümüz anda etkilenebiliriz, bu gayet doğal. Sorun şurada, etkilelendiğimiz insanı tanımadan, onun hayat görüşünü bilmeden, davranışlarını öğrenmeden, onunla beraber süre geçirmeden ona aşık olmak, hatta sevmek bence bir "basitliktir". Evet, karakterimiz Werther'in bu yaptığı da bir basitliktir benim gözümde, ancak tabi ki Werther'in çektiği acılara saygı duyuyor, Goethe'nin deyimiyle "yazgısına" üzülüyorum. 

Bir insanın başka bir insanı hayatının merkezine alması, onun için yapmaktan en çok haz duyduğu şeyden vazgeçmesi, onu yapamaması basitliktir. Nitekim, Werther da sayfa 38'de bunu dile getiriyor, resim yapamıyor. Bu mevzuyu geçmeden önce şunu da belirtmek istiyorum ki, Werther ilk aşık olduğu andan belirli bir süreye kadar çok mutlu oluyor. Peki, bu mutluluğun sebebi nedir? 

Bana göre Werther bir karanlıktaydı, iyi eğitim almış, parası olan ve istediği çoğu şeyi yapabilecek olan bir insan olabilir, ancak hayatta mücadele ettiği bir şey olmadığı için, tutulacak, uğraşacak mutlu olacak şeyler arıyordu. Bunun bilincinde değildi, beyni onun yerine bunu arıyordu. 

Kitabın ilerleyen bölümlerinde Werther duygusunu gizlemeye çalıştıkça daha da açığa çıkarıyor ve bu açığa çıkış gittikçe canını daha da fazla yakıyor. Nitekim, Werther çektiği acılara dayanamıyor ve sonunda kendisine engel olamayıp, arzusuna yenik düşüyor ve Lotte'yü öpüyor. Ardından da intihar ediyor Werther. Kitabı okurken dikkat ettiğim bir şey vardı, sanki Werther'in acı çekmeye ilk başladığı andan itibaren aklında bir intihar düşüncesi var. Mesela sayfa 46d'a Werhet Albert'la konuşurken şu cümleleri kullanıyor:

"...Ev işleriyle uğraşarak haftalık belli işleri yaptığı bir ortamda büyüyen böyle genç ve güzel bir kızın zar zor edindiği süslü bir giysi giyip pazar günleri akranlarıyla kentte gezintiye çıkmaktan, olsa olsa bütün önemli şenliklerde bir kerecik olsun dans etmekten ayrıca bir kavga veya kötü bir dedikoduyla ilgili olarak çok içten gelen merakı ve bütün canlılığı ile komşu kadınlarla çene çalmaktan başka bir eğlence ümidi yoktur, onun ateşli doğası erkeklerin iltifatlarıyla artan içsel gereksinimlerini sonunda duyumsar; önceden zevk aldığı şeyler zamanla tatsızlaşır ta ki bir erkekle karşılaşıncaya kadar, bilmediği bir duygu dayanılmaz biçimde onu erkeğe çeker, tüm ümitlerini ona bağlar, etrafındaki dünyayı unutur, ondan başka hiçbir şey duymaz, görmez hissetmez, yalnızca onu özler, yalnızca onu. Boş eğlencelerle vakit geçiren hercai bir kız olmadığından arzusu onu doğrudan amacına odaklar, eksikliğini duyduğu mutluluğun tümüne sonsuz bağla ulaşmak, özlemini duyduğu tüm sevinçlerin hepsini birden tatmak ister. Tüm ümitlerinin gerçekleceği teminatını veren bir çok vaat, dayanılmaz arzularını çoğaltan cesaretli okşamalar tümüyle ruhunu sarar; bulanık bir mantıkla, tüm sevinçlerin önseziyle ruhu dalgalanır ve hetecanı doruğa çıkar, tüm arzularını kucaklasın diye kollarını açtığı anda sevgili onu terk eder. Donakalır, uçurumun başında hiçbir şey hisstmeden durur; etrafındaki her şey karanlığa bürünür, ne bir ümit, ne bir avuntu, ne de bir sezgi vardır! Çünkü yaşadığını hissettiği an, erkek onu terk etmiştir, önündeki geniş dünyayı görmez, kaybettiğinin yerine geçebilecek birçok şeyi görmez, kendini yalnız hisseder, onu bütün dünya terk etmiştir, yüreğindeki büyük boşluk yüzünden köşeye sıkışmış halde, kör gibi tüm dertlerine trafını saran ölümle son versin diye uçuruma atlar... Söyleyin bakalım, bu bir hastalık durumu değil mi? Karmaşık ve aykırı güçlerin labirentinden bir çıkış bulamıyorsa insan ölmeli!"

Bayağı bir uzun olduğunun farkındayım, ancak siz de okuduysanız fark etmişsinizdir ki, Werther daha o ilk günlerde aklında intihar düşüncesini taşıyordu. Bu "İntihar etmeliyim, hayattan zevk almıyorum, öleyim" şeklinde anlaşılmasın, bu "İntihar bir yerde haklı!" demektir ve sorun da buradadır zaten. Paragrafı okuyunca, "bunları yaşayan bir insan neden intihar etmesin ki, ha yaşarken ölü ha da toprağın altında ölü, ne fark eder?" diyor olabilirsiniz, doğru veya yanlış da olabilir, ancak benim belirtmek istediğim yer de burası değil. Sorun zaten herhangi birini hayatının merkezine almak, onun için giyinmek, onun için çalışmak, onu düşünmeden bir saniye geçirememek! Evet, bu tam manasıyla basitliktir, ve kaçınmamız gereken şey de budur.

Sayfa 54'de Werther Wilhelm'e bir kez daha intihardan bahsediyor:

"Bu mutsuzluğun mezardan başka bir sonu olduğunu sanmıyorum.

Werther aşkını daha da fazla açık ettikten sonra, Lotte'den uzaklaşma kararı alır, hatta uzaklaşır bir süre. Çektiği acıdan kurtulmak için savaşa katılmak ister, hatta bu yüzden tanıştığı bir generalin peşinden gider. Ama her saplantılı bir aşık gibi, yine eninde sonunda saplantısının yanında bulur kendini.

Werther biraz da bencildir, Lotte'yü en çok kendisinin sevdiğini düşündüğü için yine en çok kendisinin hak ettiğini düşünür. Dostum Werther, öyle bir şey yok! Bu hayatta hiçbir zaman tek bir şey ne kadar çok olursa olsun yetmez! Bu düşüncesini sayfa 71'de şu sözlerde görebiliriz:

"Bir başkasının onu nasıl sevebildiğini, sevmeye nasıl hakkı olduğunu bazen anlamıyorum, çünkü onu yalnızca ben o kadar yürekten ve o kadar fazla seviyorum ki, ondan başka ne bir şey biliyorum; ondan da bir şeyim yok zaten!"

Kitabın neredeyse başından beri intiharı haklı bulan Werther, kanımca intihar düşüncesini iyice öznele indirdikçe düşüncelerinde gelgitler yaşıyor. Bunu sayfa 86da şu cümlelerde görebiliriz:

"Wilhelm, içten ilgin, iyi niyetli öğüdün için sana teşekkür ediyorum, ama sükunetini korumanı rica ediyorum. Bırak sabrımı deneyeyim, tam bir hayat yorgunu olmama rağmen her şeyin üstesinden gelecek güce sahibim hala."

Bu gelgitler ve çektiği "acı" neticesinde Werther en sonunda dayanamaz ve intihara tam olarak karar verir, artık intihar kesindir! İntihara karar vermeden önce Lotte Werther'e "Lütfen noele kadar buraya gelme" der. Bu sözlerden sonra intihar kararı netlik kazanır ve artık geri dönüş yoktur. Son olarak Lotte'ye bir mektup yazmak ister. O mektubunda şu sözler geçer:

"Beni beklemiyorsun! Sözünü dinleyeceğimi ve Noel akşamından önce görüşmeyeceğimizi sanıyorsun. Ah Lotte, ya bugün ya da hiçbir zaman. Noel akşamı bu kağıdı elinde tutuyor olacaksın, titreyerek güzel gözyaşlarınla mektubu ıslatacaksın. İstiyorum, buna mecburum! Ah karar verdiğim içi kendimi öyle iyi hissediyorum ki."

Werther'i yeterince inceledik, biraz da Lotte'yi incelemeliyiz. Lotte Albert'i sever, Albert de onu. Ancak Albert tam bir sistem adamıdır, işi her şeyidir. Lotte ise hayatında sanki biraz heyecan arıyormuş gibi geldi bana, daha enerjik bir ilişki gibi. 

Lotte Werther'i bir dostu olarak görür, ve bir kaç kez bunu Werther'e söyler. Şimdi aşağıda gördüğünüz yer de biraz uzun, ancak Lotte'nin Albert ve Werther'e karşı olan hislerini anlamak için güzel.

"O sırada Lotte yalnız başına oturuyormuş, kardeşlerinden hiçbiri yanında değilmiş, kendi kendine düşünceler dalıp ilişkilerini gözden geçirmiş. Lotte aşkını ve sadakatini bildiği, yürekten sevdiği kocasına kendisini sonsuza dek bağlı hissediyormuş, kocasının sükuneti ve dürüstlüğünün gerçekten Tanrı vergisi lduğunu, zaten akıllı bir kadının hayatını da bunların mutlu kıldığını düşünüyormuş; Albert'in kendisi ve çocukları için ebediyen çok şey ifade edeceğini biliyormuş. Öbür yandan Werther kendisi için çok değerlimyiş, karşılaştıkları ilk andan bşalayarak ruhlarının uyumları, öyle güzel ortaya çıkmış ki, onunla uzun üsren arkadaşlıkları, yaşadıkları bazı durumlar yüreğinde silinmez bir iz bırakmış. İlginç olduğunu hissettiği ve düşündüğü her şeyi onunla paylaşmaya alışmış, giderse tüm hayatında yeri bir daha doldurulamayacak bir boşluk olur diye geçiyormuş aklından. Ah! onu o an bir kardeşe dönüştürebilseydi öyle mutlu olacakmış ki! Onu kız arkadaşlarından biriyle evlendirebilse, Albert'le ilişkisinin eski haline dönme ümidi güçlenirmiş!

...

Tüm bu düşünceler aklından geçerken, çok net olmasa da, içten gelen gizli arzusunun Werther'i kendisine ayırmak olduğunu ilk kez derinden hissetmiş, bunun yanı sıra onu kendisine saklayamayacağını, saklamaya hakkı olmadığını da aklından geçirmiş." 

Werther'in Lotte'ye yazdığı son mektubunda böyle olmasını istediği için, Werther'in mezarı Lotteyle ilk karşılaştıkları yerdedir.

Ruhun şad olsun Goethe, yazdığın eser bugün hala daha okunuyor ve üzerine konuşuluyor...

Bu yazımın ilk bölümüydü. İkinci bölüm 1 hafta sonra gelecek ve ikinci bölümde daha güncel konulardan bahsedeceğim. Şu anki yaşadığımız toplumun insan ilişkileri bağlamında aşk ilişkilerine ağır eleştiriler yapacak, aşkın ne olduğundan ve ne olmadığından bahsedecek, yukarıda kısa süreli ele aldığımız "Basitlik" diye adlandırdığım şeyi açacak, ve kendimizce bir çıkış yolu arayacağız. 

Yazının ikinci kısmına buradan ulaşabilirsiniz.

Emircan Tepe
Redaktör / 48 Yazı / 684,6K Okunma

Okurum, düşünürüm, sorarım, tartışırım, eleştiririm, yazarım, paylaşırım...

 

 

Ebru 24 Temmuz 2020 - 20:36:22

Yanıtla

Merhabalar, Alman edebiyatçı Goethe’nin kaleminden en sevdiğim yirmi aforizmayı okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/goetheden-20-etkileyici-aforizma/ Beni en çok etkileyen şu alıntı olmuştu: ‘’İnsan kendine inanmaya başladığı an Tanrı da yardımına koşar.’’ Keyifli okumalar dilerim, edebiyatla ve sağlıcakla kalın.


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST