Loading

Rüyanın Bıraktığı İz

iki sevgili

İlk karşılaşmamız bir rüya gibimiydi, değil miydi bilemiyorum, belki bir rüyaydı. Ama öyle sıradan bir düş değil; zamanın kıyısında, seslerin sustuğu, bakışların konuşmadığı bir anın içindeydik. Sen oradaydın. Ben seni ilk kez gördüğümde, gözlerin bir pencere gibi açıldı bana. İçeriye bakmak istedim, ama içerisi sessizdi. Yüzünü tanımak için zamanla yarıştım. Her çizgini ezberlemek ister gibi, gözlerimle dokundum sana.

Ellerimi yüzüne götürdüğümde, sen hiç kıpırdamadın. Sanki yıllardır oradaymışım gibi, sanki sen hep oradaymışsın gibi. Bakışların, kelimelerin önüne geçti. Konuşmadık ama anlaştık. O an, kelamın sustuğu yerde aşk başladı. İnsan olmanın en çıplak haliyle, bir başka insanın varlığına dokunmak gibi. Ne geçmiş vardı ne gelecek. Sadece o anın içindeydik.

Sonra uyandım. Ama rüya bitmedi. Çünkü sen, uyanıklığın içinde de kalmaya devam ettin. Her sabah, gözlerimi açtığımda seni hatırladım. Her sessizlikte, o ilk bakışı yeniden yaşadım. Ve her kelamda, sana dair bir iz aradım. Belki bir gün, gerçek bir karşılaşmada, o rüyayı yeniden yaşarız. Ama bu kez, kelimeler de bizimle olur. Bu kez, aşk sadece bakışlarda değil, kelamda da yankılanır.

Günler geçti. Rüyanın bıraktığı iz, gündelik hayatın içine sızdı. Kalabalık sokaklarda yürürken, bir anda bir bakışta seni aradım. Tanımadığım yüzlerde, senin sessizliğini aradım. Herkes konuşuyordu ama kimse senin gibi susmuyordu. Senin suskunluğun, en derin kelimeydi.

Bir gün, bir kafede otururken, yan masada biri gülümsedi. Gülümsemesi sende gördüğüm o ilk hareketsiz bakışı hatırlattı. Kalbim bir an durdu, sonra yeniden başladı. O an anladım: aşk, sadece rüyada değil, uyanıkken de kendini hatırlatıyordu. Kelimelerle değil, anlarla konuşuyordu.

Sonra seni yeniden gördüm. Bu kez gerçekti. Elimi uzattım, yüzüne değil, sesine dokunmak ister gibi. “Merhaba,” dedim. Kelamla başladık. Rüya gibi değildi, ama rüyanın içinden çıkmış gibiydi. Sen de gülümsedin. “Seni tanıyorum,” dedin. “Ama nereden, bilmiyorum.”

Biliyorduk aslında. Rüya bir başlangıçtı. Kelam bir köprüydü. Aşk, ikisinin arasında bir yerdeydi. İnsan olmak, bir başkasının varlığında kendini bulmaktı. Ve biz, birbirimizin sessizliğinde konuşmayı öğrendik.

Artık seni gördüğüm her yerde, rüyanın yankısını duyuyorum. Bir kitap sayfasında, bir şarkının ilk notasında... Seninle konuşmadığım her an, kelimeler içimde birikiyor. Sanki senin için saklanmış cümlelerim var. Söylenmemiş ama hazır bekleyen. Bir gün karşılaşırız diye.

Bir sabah, eski bir sokakta yürürken, bir duvar yazısı dikkatimi çekti: “Bazı bakışlar, kelimeden önce gelir.” Durup uzun uzun baktım. Sanki sen yazmıştın. Sanki o rüyanın içinden çıkıp bu duvara dokunmuştun. O an anladım: aşk bazen bir karşılaşma değil, bir hatırlayıştır. Bir zamanlar yaşanmış gibi değil, hep yaşanıyor gibi.

Sonra seni yeniden gördüm. Bu kez bir bankta oturuyordun, ellerin dizlerinde, gözlerin uzaklara dalmış. Yanına oturdum. Konuşmadık. Ama kelimeler içimizdeydi. Bir süre sonra başını bana çevirdin. “Seni rüyamda görmüştüm,” dedin. “Yüzüme dokunuyordun ama hiç konuşmuyorduk.”

Gülümsedim. “Ben de seni rüyamda görmüştüm,” dedim. “Ama şimdi konuşabiliriz.”

Ve konuştuk. Kelam, rüyanın devamı oldu. Her cümle, o ilk bakışın yankısıydı. Her kelime, o sessizliğin içinden doğuyordu. İnsan olmak, bir başkasının rüyasında yer bulmakmış meğer. Aşk, kelamsız başlamıştı ama kelamla tamamlanıyordu, vesselam.

Mehmet Aluç

Etiketler:
Mehmet Aluç
Standart Üye / 7 Yazı / 2,0K Okunma

Ben Mehmet Aluç 1962 Malatya doğumluyum, Ankara da ikamet etmekteyim 2002 yılından bu yana, kamuda işçi iken tayinimin çıkması sonucunda sevdiğim Ankara’ya geldim ve hala buradayım. İlk ve orta öğrenimimi pekiyi derecede bitiremesem de 1970 ve 1980 yıkına kadar hikâye roman okuma konusunda birinciydim diyebilirdim. Okumadığım Kemalettin Tuğcu hikâyesi kalmamıştır, o yılların romanlarını aşk romanı yazarı Kerime Nadirin eserlerini, hele çizgi roman Tarkan’ı her hafta, onun akabinde Teksas, Tommiks diğerleri Gırgır, hafta sonu, ses, hayat dergisi her hafta hiç aksatmadan okurdum. Öğrenimimi bunlarla bitirdikten sonra, yazma sevdam kamuda çalıştıktan ve emekli olduktan sonra başladı. İçimde biriken edebi eserlerin demlenmesi bir 35 yıl sürdü. İçimde birikenleri kaleme döktükçe, tekrar okumaya şiir öykü denemeler yazmaya başladım. En çok kendimi şiirle ifade etmeye başladım diyebilirim. Evli ve dört çocuk babasıyım. Her edebiyat platformuna şiirler öykü hikâyeler denemeler yazmaktayım kendimi ifade etmekten ziyade gönüllere seslenerek içinde gezerek bir mana bulmak için, manayla dost kalabilmek için.


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST