Loading

Samsun - Tekkeköy

İkinci Dünya Savaşı yıllarına ilişkin bir anı

Bir bahçe görünümü

 SAMSUN - TEKKEKÖY

Alt kat komşum apartmandan ayrıldıktan sonra ortak posta kutusunda bir dergi birikmeye başladı. Yayın ve dağıtım yerini öğrenebilmek için dergiyi açtım ve benimle konu olarak hiç ilgisi bulunmayan bu tıp dergisinin gönderildiği yere haber vermek istedim. Dergiye abone olan doktorun bu adresten ayrıldığını, yeni adresini bilmediğimi,  derginin ziyan olmaması için gerekenin yapılmasını bildirdim.

 Adı “STED” olan ve ilk okunuşta anlamsız gelen başlık; açılımı “Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi” adının baş harflerinden oluşuyordu. Genç doktorlar için olduğu kadar, her aşamadaki uzmanlar için de ilginç araştırmalar içeriyordu bu dergi.

Ekim 2004 sayısında yayımlanan ve bir “Başvuru Dosyası” ndan özetlenen makalenin beni böylesine duygulandıracağı, çizelgeler ve yüzdeler arasında gezinirken gözlerimin bu denli buğulanacağı hiç aklıma gelmezdi. Sanırım makale yazarı Dr. Hülya Doğan’ın da aklının ucundan geçmemiştir böyle bir şey. Siz, Tekkeköy Merkez Sağlık Ocağı’nı tanıtan bir yazı hazırlayacaksınız; sosyal güvence durumundan canlı doğum sayısına; aile planlamasından kızamık aşısına; sağlık personeli sayısından 28 odalı hizmet binasına kadar ayrıntıları sıralayacaksınız ve ben- bu satırları yazdığımda- 80 (şimdi 84) yaşında bir adam,  içim burkularak, gözlerim dolarak;  sevinç ve coşkuyla okuyacağım…

Aradan geçen 70 yılı aşkın sürenin anıları parıldamaya başlıyor:

Dört beş yaşlarında olmalıyım. Yıl 1942 ya da 1943. İkinci Dünya Savaşı’nın acımasız günlerini biz çocukların bile duyumsadığı, az ekmekli, az katıklı, kimliklerinde “kaputbezi verilmiştir” “ekmek karnesi verilmiştir” yazılı günler…

Annemin arkadaşı olduğunu bildiğim Talia teyze, ebe olarak Tekkeköy’e atanmış. Şimdi Samsun’un ilçesi -o zamanlar küçük bir köy olan- Tekkeköy’e Samsun’dan trenle gidiyoruz bir pazar günü. Hem Talia teyzenin evi yerleştirilecekmiş hem de dönüşte belki biraz un alınabilirmiş köyden; evde ekmek yapmak için, bulunabilirse…

Büyük bir sevinç kaplıyor her yanımı, sabahı zor ediyorum. İstasyonda  -bana o zaman çok kocaman gelen – kampananın üçüncü kez vuruşu ve buharlı lokomotifin beyaz dumanları…

Bir köy odasında karşılanışımızı anımsıyorum hayâl meyâl. Kısacık boyumla yüzünü hiç seçemediğim; zaten ben seçene kadar da aldığı bir haberle doğuma yetişmek için giden Talia ebeyi göremiyorum bile.. Samsun’dan Tekkeköy’e getirilen odun sobasını dayım ve babamın kurması, kunduracılık yapan dayımın yaptığı ve her zaman ayağımı vuran ayakkabımın o arada ayağımı çok acıtması, taba ve lacivert renkli süet yüzlü ayakkabımı parçalama isteğim, aklımda kalanlardan...

Gözlerim aradan geçen yıllar için mi doldu? Yoksa o köy odasında gördüğüm insanlardan hayatta tek ben kaldığım için mi? Ya da o tek odalı ebe evinden 28 odalı Sağlık Ocağı binasına kavuşan bir yurt köşesinin sevinci mi, bilmiyorum. Talia ebenin at üstünde tek başına sağlık dağıttığı günlerden, 59 sağlık görevlisinin özveriyle hizmet yaptığı bugünlere ulaşmak kolay olmadı sanıyorum.

 

Neydi; bu insanları ayakta tutan şey, o korkulu savaş günlerinde?

Neydi, bir buçuk günlük okuma yazma eğitimiyle Cumhuriyet sonrası kurulan “Halk Mektepleri” nde  okuma-yazma öğrenen anneme “Çalıkuşu” romanından sevdiği sayfaları  ezbere okutan güç?

 

Hâlâ anlayamıyorum…

Ek: Annemin, arkadaşının adını “Talia” olarak bildiğimizi kesin olarak anımsıyorum. Yazıyı düzenlerken“Talia” ya bir anlam veremedim önce, “Taliha” yazımının daha doğru olacağını düşündüm ve öyle yazdım. Yanıldığımı Osmanlıca-Türkçe sözlüğe baktığımda anladım. Sözlükte “Taliha” yoku; yalnız “Talia” sözcüğü vardı ve “Öncü” anlamına geliyordu.

Etiketler:
Yalçın Anıl
Standart Üye / 25 Yazı / 191,5K Okunma

1938 Samsun doğumlu Orman Y.Müh. Emekli


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST