Loading

Özlenen Sokak Oyunları

Yakan Top

Her yerde “kaybolan sokak oyunları” olarak görürsünüz bu başlığı. Kimileri de buna kaybolan mahalle oyunları der. Ben bu klasik başlığı biraz değiştirip, “özlenen sokak oyunları” demek istiyorum çünkü gerçekten özlüyorum ve “kaybolan” kelimesinde gizli olan geride kalma etkisi farkındalığını yıkarak bu yaratıcı değerleri kaybetmek istemiyorum.

Yeni neslin çocukları bir alem. Tüm gün izin versen, yemek için dahi olsa neredeyse kalkmayacak şekilde bilgisayarın başında vakit geçirir, tuvalete giderken de oyundan kopmamak için tabletten açıp öyle devam eder. Uyku vakti geldiğinde de zaten ellerindedir o en yakın arkadaşları. İhtiyaçlar hiyerarşisinin ilk basamağında yerini kesinlikle garantiliyor bu arkadaş. Ah bu vaktin çocukları ah.

Bizler öyle miydik be üstadım!

Değildik kesinlikle. Çünkü bilgisayarlar bu kadar kolay ulaşılabilir şeyler, henüz bizim arkadaşımız değillerdi, kendimizi onlarla arkadaş olarak göremezdik çünkü bilmiyorduk ve insan bilmediğine her zaman düşmandır. Elimizde fırsat olsaydı, Endüstri 4.0 daha erken başlamış olsaydı ben o zaman görürdüm seni, hey yavrum hey bizler uyumazdık bile. Hatırlasana sadece bir zil sesi için Nokia 3310’a saatlerce kod yazdığını sokağın köşesindeki duvarda.

O yüzden hiçbirimizin elinde tabletle gezen çocuklara kızmaya hakkı yok, bırakalım "biz böyle miydik?" tavırlarını. Kızılacak birilerini arıyorsak aynaya bakmamız yeterli.

Genel olarak bir adım geriye atıp görüş açımızı genişletmemiz gerekiyor. Olay tamamen iki taraflı gelişiyor; bir tarafta eğlendiği etkinlik ile vakit harcamak isteyen bir çocuk diğer yanda da sorumlu olduğu çocuğun emniyetli bir şekilde vakit geçirdiğinden emin olma iç huzuruyla çocuksuz vakit geçirmek isteyen veli, yani bizler. Bu emniyet tedbiri kesinlikle fiziksel bir güvenlik, mental bir emniyet değil. Bu kesinlikle daha derin incelenmesi gereken bir başlık. Bir gün gelir bu konuya da değiniriz.

Uzun Eşşek

Bizler henüz bu arkadaş ile tanışma fırsatına nail olmadığımız zamanlarda sokaklar daha güvenliydi, ya da biz öyle biliyorduk. Belki de hep tehlikeliydi sokaklar. Belki de bu arkadaş o zamanlar olmadığından dolayı, anlık sosyal medya takibi sayesinde gelişen güvensiz iletileri görmüyor ve süt limanı yaşıyorduk. Belki de sosyal medya iletileri ile aşikar olmayan bu güvensiz iletiler ters farkındalık etkisi yapmadığı için her hangi bir artış da olmuyordu bu emniyetsizliklerde. Kesinlikle tartışmaya açık bir konu hatta münazara yolu ile dahi kapatılabilir ancak 90’ların, an itibarinden daha güvenli bir ortam olduğu gün boyu kapısı açık olan gecekondu evlerinin varlığından dolayı hepimizi hem fikir yapmaktadır.

Bir çocuk en kolay şekilde ulaşabileceği, kendisini eğlendirebilecek etkinliğe yönelir. Pek fazla irdelemez etkinlik sonunda ne kazanırım ne kaybederim diye. Bizlerin okuldan geldiğindeki ilk işi çizgi film kuşağını yakalamak olurdu. Sabah tekrarını izlemiş olmamız bunun önüne geçemezdi. Sonrasında kendimizi sokağa atardık, çünkü vakit geçireceğimiz arkadaşımız evde değil sokaktaydı ve bunun yanında velinin içi rahat çünkü sokak güvenilirdi ta ki akşam ezanı okunana ya da sokak lambaları yandığı vakte kadar. Çok ekstradır gece vakitlerine kadar dışarda kalmak. Ya abilerin gözetimindesindir ya da aileler komple sokakta çay, çekirdek muhabbetindedir.

İp Atlayan Kızlar

Şimdi ise gecekondu mahalleleri bir bir kentsel dönüşüm adı altında betonsal dönüşüme tabi tutuldu. Hiçbir estetik gayesi olmayan yapılar ardı ardına o güzelim bahçeli evlerin yerine dikilmeye başlandı. Mahalle kültürü ölmeye başladı. E çarpık yapılaşma diyebilirsin. Haklısın.  Ben de sana çarpık yozlaşma derim ve sabaha kadar tartışırım. Sabah olduğunda da doğduğumdan beri yaşadığım gecekondunun bahçesinde sana köz üstünde demli bir çay ısmarlarım. Tabi betonsal dönüşüm o vakte kadar müstakil evimizi yutmazsa.

E şimdilerde mahalle kültürü kalmadı. Aileler, çocukların bırak akşama kadar dışarı çıkmasına gündüz vakti dahi dışarıda olmasını pek istemiyor. Çünkü haklılar. Çünkü ortam yani sokak güvenilir bir yer değil. Bu güvenli ortam problemi hepimizin birlikte aşacağı bir engel dahi olsa çocuklar dışarı çıktıklarında toplu şekilde oynayacakları, paylaşım içinde bulunacakları, takım çalışması yapabilecekleri, kendini ifade etme becerilerini geliştirebilecekleri aslında farkında olmadan gelecekteki yaşantılarını etkileyecek olan psikolojik gelişimlerini besleyecek etkinliklerden bi haber olarak savruluyorlar. Sokak onlar için bir oyun alanı olması gerekirken, ellerinde tabletlerle sokakta buluşup, kurmuş oldukları sanal dünyada onlar için hazırlanmış, alt metinlerinde hangi olguları verdiğini pek inceleyemediğimiz, subliminal bir çok veriyi aktaran paltformlarda takılan çocukları görmek için fazla uzaklara bakmamıza gerek yok.

Bekara karı boşaması kolay derler. Kızmayın şimdi bana. Biliyorum çocukların sizi yeri geldiğinde çok bunalttığını, kafa dinlemek istediğinizi, bebek dahi olsa telefondan bir görsel açtığınızda nasıl ona takılıp dinginleştiğini. Biliyorum bunların hepsini fakat ben bunları zaten sana değil kendime yazıyorum. Yanıma birilerini katarsam ne ala diyorum. Yanlış yapıyoruz, yanlış yapıyorum.

İnsan tadını almadığı şeyi özlemez. Sizlerin de bahsi geçen sokak muhabbetlerini ve oyunlarını özlediğinizi biliyorum. Gelin önce biz özlediğimiz şeyleri hatırlayalım ve onlarla özlem giderelim. Özlem gidermek için ise onlarla tekrardan oynamamız gerekir ve bu tek başına olmaz. Bu bir ekip işidir ve belki de ekibi karşı komşudan, ofis arkadaşından, ailenden ya da en güzeli çocuklarından kurarsın.

Misket Oynayan Çocuk

Belki bir piknikte belki de sokağında komşu çocuklarını toplar onlara Bezirganbaşı oynatırsın, arkasına bir de Mendil Kapmaca eklersin. Sonra tebeşiri alır yola çizgileri çeker seksek oynatırsın. Çaktırmadan sen de girersin aralarına. Belki sonra bakkala gider 9 kat Kames bir top alır yakan top oynarsın. Baktın iyice kaptırdın kendini, toplarsın arkadaşlarını maçasına güvenenleri bir kenara alıp Simit ya da Zıldır Zımba oynarsın. Gerçi sigaradan ciğerler kesin gitmiştir, Simit oyununda ebe olmazsın umarım. Yorgunluğunuzu gazoz içerek giderdikten sonra Mikasa top ile bir mahalle maçı güzel gider. Yine gazozuna ama. 7’de haftayım 15’te biter dersin belki. Maç yapacak adam sayısına ulaşamazsan sıkıntı yok, 9 Aylık oynarsın sen de, beşikten gol atar bir de stil yaparsan anne yapar çıkartırsın kaleciyi oyundan dışarı. Maçtan sonra sokağa dönerken yolda gördüğün sigara kağıtlarını toplar onları oyunlarda para olarak kullanır, mahalleni de temiz tutmuş olursun. Yokuşun başına geldiğinde köşede duran tornete biner, ses gürültüsü de neymiş dercesine inersin toprak alanda misket oynayanların yanına. Sonra kuyuya soktuğun misketi eline alıp bir karış alır ve yakarsın diğer misketi vurarak. Hava kararmaya dem vurdu ise tüm mahalleli geçersiniz Saklambaç oynamaya. Kıyafetini arkadaşınla değiştirip belki ebeyi kandırıp çamlak çömlek patlatır, ebelenen arkadaşlarını kurtarırsın. Bu gurur ile okunan akşam ezanı eşliğinde evinin yolunu tutarsın. Hala doymadıysan oynamaya, evdekilerle 3 Taş olmadı 5 Taş olmadı düzeneği çıkartır Çivi Futbolu oynarsın ve yarın oynayacağın Yağlı Kayış, Yerden Yüksek, Çivi, topacı ve nicelerini düşünerek huzurlu bir uyku çekersin.

Gelin birlikte Özlenen Sokak Oyunları için güzel bir seri yapalım, gelin bu uykudan birlikte uyanalım.

Çocuklar gibi tedbirsiz, gezginler gibi tetikteyiz. Sokaktayız!

Emre Akgümüş
Standart Üye / 5 Yazı / 34,6K Okunma

87 yılında Ankara'da hayata gözlerini açan yazar; Ankara aşığı, girişimci, dansçı ve biraz da saraç.

Alper Tıkır 13 Eylül 2018 - 10:16:50

Yanıtla

Çok güzel, çok akıcı bir yazı. Sokak kültürünü yaşatmak için önce insanların tekrar birbirine gülerek bakabilmesini sağlamalıyız. Herkes de göz göze gelmeme telaşı. Önce bunu yıkalım. İşe giderken, okula giderken, hiç tanımadığımız ama hani aynı mahallede yaşadığını bildiğimiz birine gülerek bir günaydınla başlayalım. Eline sağlık emre.


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST