Dolanıyor içimde kelimeler yerli yersiz.
Hangi imla klavuzunu açsam hayretle karşılanıyorum. Soluk soluğa kalmışım ilk sayfada.
Yok diyorum ben vallahi -da ekini ayıramam yine de benden ayrı yazılıyor. Sükut diyorum Hiroşima baş kaldırıyor, beyaz çehreli çocuğun oyuncağında sönen anlam arayışındayım. Dile gelse söyleyemem, karmaşadayım.
Çabuk olursam acele işime karışılmasından korkarım.
Dursam...
Dinlensem...
Yıldı derler.
Tutmaları için uzattığım ellerim uyuştu.
Bilmiyorum.
Geri çeksem...
Güçsüz derler.
Desem ki avuçlarımda menevişli kuş sakladım, taşlarlar bağrımdaki Meryem’i.
Sebepsiz yorulmalarımla meşhurum derim.
Meryem devirir gözünü.
Âh seni anlayamam ben Meryem.
Ben seni anlayamam Meryem. Dileklerim seninkiler kadar kalpten olmadı hiç. Ceviz ağacı görünce ardına saklanmalarımla meşhurum. Haklı değil benim saklanmalarım.
Durup gün doğumunu izlesem belki aklıma gelir çırpınışların.
Ben seni anlayamam Meryem.
Sahip değilim kollarında taşıdığına. Ezber bozduramam anlamazlar ordusuna.
Geçmiş zamandan bir kere geçmişsin, gelecek zamandan haber vermişsin menevişli kuşuma.
Sorma... Ben çifter çifter koşarım merdivenleri. Arkamda anlamazlar ordusu Meryem.
Sorma, ben seni anlayamam.
Durma önümde Meryem, önümde dağ gibi durma.