Loading

127 ekran tv, süt ve bir adam

süt

Boynu bükük bir şekilde çaresizlikle soluk ışığını etrafa saçmaya çalışan sokak lambasının altından geçerken bir puştun yere umursamazca attığı bükülmüş su şişesine gelişine bir tekme savurdum. Sanırım o puşt kadar iğrenç biriydim ben de. Sadece ben miyim iğrenç? Patronumun benden daha iğrenç, kan emici, pis bir insan olduğuna bahse girebilirim. Bahis mi? Bahse girebilmek için neyimi ortaya koyabilirim ki? Kirada oturuyorum, eşyalarımın hepsi kiralık. Ah pardon hepsi değil, ev sahibinin bıraktığı televizyon vadesini doldurduğu için kendime yeni bir tane almıştım. Normalde o kadar pahalı bir şeye ihtiyacım yoktu fakat insan lükse özeniyor işte… 127 ekran, uydu alıcılı, hd görüntü veren ve bunun gibi bir sürü ıvır zıvırlı özelliğe sahip bir televizyonu ağzımdan salyalar akıtarak almıştım. Kredi kartını uzatmış sanki her zaman yaptığım bir işmiş gibi maaşın yarısını bir kara kutuya yatırmıştım. Ama olsun, pişman değilim. 127 ekran, uydu alıcılı bir tv sonuçta. Üstelik hd görüntü veriyor.

İç cebimdeki paketten bir sigara çıkartıp ucuz çakmağımla yaktım. Sigara dumanı ilk etapta ciğerlerime fazla geldi, beni öksürttü. Neyse ki yürüdüğüm sokakta bu rezil anımı görebilecek kimse yoktu. Ne yapayım bir türlü alışamıyorum sigaraya ama elde hoş duruyor, bir karizması var bunu inkar etmemek gerek. İnsan kaynaklarındaki çocuk içerken felaket duruyor elinde, kızlar hasta oluyor. Bir iki kere öksürtüyorsa ne olacak, değer sonuçta. Acaba insan kaynaklarındaki çocuğun evindeki televizyon kaç ekran?

Binaya yaklaşırken sigarayı attım. Alt komşu Aysel teyze camda oluyor genelde bu saatlerde, zaten konuşmaya çok meraklı bir kadın şimdi bir de elimde sigarayı görürse zararlarından bir girer, bir derdin mi var oğlum diye bitirir. Kitler beni on saat, uğraşamam. Zaten yorgunum, pislik patronum bir saat fazla çalıştırdı beni bugün. Neden bilmiyorum sanırım kıl oluyor bana. Büyük ihtimalle saçlarımı kıskanıyor. Kafasının tepesi biraz açılmış, benimkilerde maşallah tek bir dökülme olmadı. Zaten bizde genetik bu saç mevzusu. Babamın cenazesini eve getirdiklerinde bile saçları arkaya taralı, muntazam bir şekilde duruyordu. Evet evet kesin saçlarımı kıskanıyor. Şerefsiz herif nasıl çalıştırdı beni ırgat gibi, bir saat geç kaldım eve onun yüzünden. Şimdi gidip televizyonu açsam, bacaklarımı uzatsam… Acaba pislik patronumun evindeki televizyon kaç ekran?

Aysel teyzeye yakalanmamak için anahtarımı binaya yaklaşırken hazır ettim. Hızlı ve atik olmalıydım içeri girerken. Herkes şu son teknoloji megafonlardan kullanıyor, görüntülü ve şifreli olanlardan. Bir bizde yok herhalde. Millet geleni görüp ona göre açıyor kapısını, biz ‘kim o?’ sorusuna ‘benim’ cevabı verip ses analizi yapmaya devam ediyoruz. Edelim bakalım. Ben 127 ekran televizyon aldım kendime, kendinden uydu alıcılı, hd görüntülü. Çok da umrumda olmuyor megafon.

Binaya yaklaşınca normalde çöpleri koyduğumuz yerde farklı bir karartı olduğunu gördüm. Önce biri evdeki mobilyalardan koydu kapının önüne sandım ama yaklaşınca çöplerin yanında pespaye bir halde uyuyan adamı gördüm.

 “Abim ne yapıyorsun sen burada?”

Adamı uyandırmak için uzandığım sırada kolumun tam yanından bir poşet geçti. Hızla yere çarpan poşet ayaklarımın dibinde patladı ve çöpün içinden çıkan pislikler ayakkabımın üzerine geldi. Şok içerisinde kafamı kaldırıp çöpün atıldığı yere baktım.

“Ayy afedersin oğlum, görmedim seni ben.”

Hay senin oğluna da… Atacağın çöpe de… Edeceğin özre de… Senin yaşayacağın binaya da, o binayı diken müteahhitte de, o planı çizen mühendise de…

“Türkan abla 8. Kattan çöp atıyorsun sokağa, mahalleli bir gün toplanıp kapına dayanacak haberin olsun.” Dedim, yüzümün sinirden kıpkırmızı olduğundan emindim. Hem patronumdan hem bu kız kurusu Türkan’dan nefret ediyordum.

Şuh bir kahkaha attı utanmaz karı, bir şeyler geveledi sonra da kapattı camını gürültüyle. Duymadım ne dediğini sinirden kulaklarım tıkanmış herhalde. Ulan bir güzel ayakkabım vardı onu da hiç etti kadın, delireceğim ya.

“Sen onu deterjanlı bezle sil evde, koku da kalmaz leke de. Rahat ol.”

Kafamı ayakkabıdan kaldırıp sesin sahibine, çöplerin içinde yatan ve ayakkabımın bu hale gelmesinde azıcık da olsa payı olan abiye baktım. Yüzü tozdan ve kirden kararmıştı. İlk önce tinercidir diye düşünsem de üzerindeki kıyafetler, konuşmasındaki düzen ve hareketlerindeki sakinlik bana güven verdi. Tinerci olmayacak kadar usturuplu gözüküyordu.

“Dert etme abim hallederim ben. Sen ne yapıyorsun burada?”

“Yatıyorum.”

“Neden burada yatıyorsun evin yok mu?” Adamın evi olsa çöpte yatmayı tercih eder miydi? Sorduğum sorunun mantıksızlığını soruyu sorduktan sonra kavradım ve kendime kızdım. Hep çok çalışmaktan oluyor işte bunlar.

“Vardı, artık yok. Geri dönemiyorum almıyorlar beni.”

“Kim almıyor?”

“Eski karım. Boşandık biz, aç kadın elimde ne var ne yok aldı doymadı hala, bitmedi kini. Şimdi de kızımı göstermiyor bana.”

“Hayda, neden bu kadar nefret ediyor senden ne yaptın?”

Adam cevap vermek için ağzını açtı fakat konuşamadan peş peşe öksürüklere boğuldu. Karnının açlığı, uykusuzluğu ve acizliği her halinden belli oluyordu. Onu eve davet etme fikri geldi aklıma. Hemen riskleri düşündüm. Beni öldürebilir, beni soyabilir, televizyonumu çalabilir. Adama baktım uzun uzun. Baştan aşağı süzdüm. Cılız bir vücudu vardı. Beni öldürmeye çalışsa onu tek yumrukla kolaylıkla yere serebilirdim. Beni soymaya çalışsa, yine onu tek yumrukla yere serebilirdim. Televizyonumu çalmaya çalışsa, işte o zaman onu önce tek yumrukla yere serer sonra öyle temiz döverdim ki uyandığında ismini dahi unutmuş olurdu.

İçimde yeşeren iyilik yapma dürtümü bastıramadım ve adamın eğilip kolunu tuttum sevecenlikle.

“Gel abim ben sana evde bir çay yapayım, belli ki dardasın ben de yalnızım sohbet ederiz.”

“Yok kardeş sağ olasın rahatsızlık vermeyeyim.”

“Abicim ne rahatsızlığı lütfen.”

“Üstüm başım leş gibi yok kardeşim valla.”

“Aa darılırım ama Allah aşkına ya Allah adı verdim bak.”

Allah adı verdim bak ısrarıyla adamı ikna ettim. Neden böyle bir şey yaptım, neden bu kadar yalvardım bilmiyorum. İki dakika sonra merdivenlerden çıkmış, evime girmiştik. Adam nezaketle içeri girdi ve ayakkabılarını köşede çıkarttı.

“Gel abi burası banyo, ben sana temiz bir şeyler vereyim rahat et. Yıkan paklan ben salondayım abi. Sonra gel çay içelim bir sohbet edelim.”

Adam boynu bükük bir mahcubiyetle kabul etti önerilerimi. Yaklaşık yarım saat sonra salonda benim eşofmanlarımla oturuyordu. 127 ekran, uydu alıcılı, hd görüntü veren televizyonu açtım, sesini de minimuma düşürdüm. Kendime ve adını bile bilmediğim abiye çay koydum, yanına da özel günler için sakladığım annemin köyden yapıp yolladığı kurabiyelerden çıkardım.

“Anlat abi nedir hikayen?”

Dakikalar geçti, saatler bitti. Ertesi gün tatil olduğu için uykum gelse bile uyanık kalmaya zorladım kendimi. Bir ben sigara yaktım, bir abi sigara yaktı. Bir o kalkıp camı açtı bir ben kalkıp boşalan bardakları doldurdum. İşte böyle geçti tüm gece. Bir de üzücü bir hikayeyle…

Abi 47 yaşında işinde gücünde bir abimizmiş. 25 yaşında evleniyor köyden bir kızla. Birlikte şehre taşınıyorlar, abi şoförlük yapıyor bir şirkette geçinip gidiyorlar. Bir tane de kızları oluyor. 10 sene evli kalıyorlar, sonrasında karısı kızını da yanına alıp başka bir adamla kaçıyor. Bizimki kalıyor tek başına. Pes etmiyor, hayatı bırakmıyor. Terk edilmesinden 3 ay sonra eve kağıt geliyor, karısı boşanma davası açmış diye. Hiçbir şey istemiyorum yeter ki benden boşan diyor kadın sanki 10 senelik evliliği onlar sürdürmemiş gibi. Bizim abi ses etmiyor boşanıyorlar. Boşandığı karısından olan kızı, genç bir kız şu an, annesi doldurdu onu diyor abi, görmek istemiyormuş babasını. Bunu söyleyince de dertli dertli bir sigara yaktı kendisine.

Ardından 41 yaşında yeniden evlenmiş. Varlıklı bir ailenin şoförlüğünü yapmaya başlamış bu aradan, üzerindeki ölü toprağı atmış yani. Evlendiği karısı da normal bir ailenin kızı, 36 yaşında dul bir kadın. Çocuğu da yok, evleniyorlar. Hemen bir tane kızları oluyor. Güzeller güzeli bir kız diyor abi anlatırken, gözleri parlıyor.

Her şey yolunda gidiyor derken aylar evvel bu karısı da boşanmak istediğini söylüyor. Evi terk ediyor kızını alıp. Bir gece eve içkili geldim diye bu bana verilecek bir ceza mı diye soruyor abi, çok ağır değil mi diye soruyor. Hak veriyorum ben de. Geçen ay uzaklaştırma kararına rağmen kızını görmek istemiş, okul çıkışına gitmiş küçük kızın, kız babasını gördüğü gibi çığlık atmaya başlayınca öğretmenleri hemen koşmuş, polis çağırmışlar. Az daha yakalanıyordum, diyor abi. Sonrasında da yeniden bir sigara yakıp kızını ne kadar çok özlediğinden bahsediyor.

Sabah ezanı okunuyordu ki abiye salondaki koltuğu hazırladım uyuması için. İsmini bile sormak gelmedi içimden. İçim acımıştı haline, ona yardımcı olduğum için mutlu hissettim. Uzun zaman üzerine doğru bir şeyler yapmış olmanın haklı gururunu yaşadım.

“Kardeş, varsa bir bardak süt alabilir miyim?” diye sordu.

“Tabi abi getireyim.” Dedim şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak. Sütünü içti iki seferde.

“Kızıma geceleri süt içme alışkanlığı kazandırmak için ben de hep onunla birlikte içerdim o alışmadı ama ben alıştım, süt içmeden uyuyamıyorum.” Dedi buruk bir gülümsemeyle.

İçim cız etti. Abinin birinci karısına da ikinci karısına da lanetler yağdırdım. Hatta gazımı alamadım tüm kadın ırkına nefret kustum içimden. Aklıma beni şirket sahibi bir salak için terk eden eski sevgilim Gülsüm geldi. Daha da lanet ettim her şeye. Acaba ne yapıyorsun Gülsüm şu an? Acaba beni uğruna terk ettiğin adamın evindeki televizyon kaç ekran?

“Abi.” Dedim boş bardağı alırken. “Sen kızından vazgeçme bence.”

“Aynen öyle yapacağım.” Dedi hafif bir gülümsemeyle. Ardından yattı.

Bu abiyle son konuşmamdı. Ertesi sabah uyandığımda gitmişti. Uyuması için hazırladığım yatağı toparlamış, çarşafları üst üste koymuş, giymesi için verdiğim eşofmanları muntazam bir şekilde katlayıp en üste koymuştu. Kafamı çevirip ilk olarak televizyona baktım, evet yerinde duruyordu çok şükür. Adama güvenmekle yanlış yapmamıştım.

Televizyonun açılmasını beklerken mutfağa gittim ve kendime bir bardak süt doldurdum. Sütten büyük bir yudum alıp elimdeki bardakla salona geri döndüm. Kumandayı alıp kanallar arasında zap yapmaya başladım. Televizyonu izlerken içimden gizli bir böbürlenme yaşıyordum, ulan ne güzel televizyon seçmişim ya. Çoğu insanın evinde yoktur bundan. 127 ekran, kendinden uydu alıcılı, hd ekr…

Oturduğum yerden ayağa kalkıp televizyonun sesini sonuna kadar açtım. Hd ekranda gördüğüm yüzden emin olmak için gözlerimi dört kere sıkı sıkı kapatıp tekrar açtım. Yanlış görmüyordum. Emindim. O’ydu. Ekrandaydı. Dün gece evimi paylaştığım abi, benim güzel mağdur abim ekrandaydı.

“12 gündür aranan H.Ç. bugün sabah saatlerinde uzaklaştırma kararı bulunmasına rağmen eski eşi K.Ç.’nin evinin yakınlarında yakalandı. Komşuların görüp polisi araması sonucu yakalanan H.Ç. polis aracına bindirilirken ‘kızımdan vazgeçmeyeceğim’ diye bağırdı. Bildiğiniz üzere H.Ç. 20 yaşındaki kızı D.Ç’ye ve 5 yaşındaki kızı S.Ç.’ye taciz ve tecavüzden suçlanıyordu. Üç gün evvel D.Ç.’nin itirafı ve küçük kızı S.Ç.’nin vücudundan alınan sperm örneklerinin dna sonuçlarıyla birlikte H.Ç.’ye yöneltilen suçlamalar kanıtlanmış ve kendis…”

Duymadım gerisini. Midemin litrelerce asit içmişim gibi yandığını hissettim. Geri geri ilerleyip biraz evvel oturduğum koltuğa bıraktım kendimi. Gözlerim dün ona hazırladığım koltuğa, koltuğun dibinde katlı halde duran çarşafa ve yastığa kaydı. Saniyeler içerisinde dün gecenin tüm ayrıntıları, konuşulan her kelime, yakılan her sigara ve içilen her çay tekrar geçti zihnimden. Bakışlarımı tekrar 127 ekran televizyona kaydırdım. Ekranda bu sefer dün gece evimde misafir ettiğim, haline acıdığım, ona yardımcı olduğum hatta yüreklendirdiğim bir pedofili hastasının kucağında küçük bir kızla fotoğrafı vardı. Küçük kızın yüzüne buğu koymuşlardı. Elinde bir bardak süt vardı.

Bakışlarım hızla ve tiksintiyle kendi elimdeki süte kaydı. Zehirli bir şeyi elimde tutuyormuş gibi fırlattım bardağı. Koltuk ve halı süt oldu. Biraz da televizyona geldi. Umursamadım. Midemin yanması artmıştı. Daha demin içtiğim o bir damla süt beni mahvediyordu.

Koşarak banyoya gittim. Klozet kapağını açıp kafamı uzattım ve içtiğim o bir yudum sütü kustum. Ardından dün gece içtiğim çayları da, yediğim kurabiyeleri de kustum. Peş peşe utancımı, kinimi, nefretimi kustum. İnsanlığımı kustum. İçimde, o adamı eve alırken düşündüğüm her şeyi kustum.

Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bunun farkındalığını kustum bir de.

Yüzümü yıkayıp derin bir nefes aldım. Aynada feri sönmüş gözlerime baktım.

Bir daha ağzıma süt sürmeyecektim.

Etiketler:
Efşan Göral
Yazar / 12 Yazı / 65,4K Okunma

Sebahat B. 22 Temmuz 2018 - 01:10:17

Yanıtla

İnanılmaz sarstı. Kalemine sağlık.

Efşan Göral 22 Temmuz 2018 - 11:53:39

Yanıtla

Teşekkürler :)

Umut Utku TAŞDEMİR 22 Temmuz 2018 - 03:23:59

Yanıtla

Arkadaşlar henüz ünlü olmamışken bu yazar arkadaşımıza yanlayın derim :)) çünkü belli ki olacak.

Emre AKKAYA 22 Temmuz 2018 - 13:26:26

Yanıtla

çok güzel olmuş gerçekten.. eline sağlık

Merve Tuç 22 Temmuz 2018 - 18:26:34

Yanıtla

tek solukta okudum çok kaliteli. kalemine yüreğine sağlık.

Eda 22 Temmuz 2018 - 21:00:22

Yanıtla

Ba-yıl-dım. Harika bir romanın ilk chapter'ı olabilir. Bu arada aklıma Otomatik Portakal'ın Alex'ini getirdi. Onun gibi süt içen adamlardan korkulur. Emeğine sağlık 👏

Görlem 27 Temmuz 2018 - 00:07:20

Yanıtla

Öyle bir anda hasiktir lan dedim. Eline sağlık


Yorum Yap

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

ya da üye olmadan yorum yap ve onaylanmasını bekle.
ÜST